Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Kod Adı ÇEÇEVİTSA
Vaynahların Toplu Sürgünü

Berat YILDIZ
beraty@bilkent.edu.tr

“Derjava”
Dünya tarihi boyunca görülen odur ki, vücuda gelmiş imparatorlukların çoğu yükselmelerini müteakip genişleme sürecine girer, ulaşabileceği en geniş sınırlara vardıktan sonra da çöker. Emperyal devletlerin çoğu için cari olan bu nazariye Rus devleti için geçersizdir. Zira esas olarak devlet dört kez çöküp yeniden kurulmuş ama bu devlet formlarının arkasında “Rus emperyal zihniyeti” her zaman var olmuştur.“Derjava” olarak ifade edilen bu keyfiyet Rus devlet sisteminin üzerine oturduğu ana felsefedir ve bu mefkûre bütün ideolojiler, insani değerler ve siyasi düşüncelerin yönünü belirler.
İdeolojik olarak, ülke yönetim şeklinin, kâğıt üzerindeki isminin ne olduğu bu coğrafyada ehemmiyetsizdir. Asıl önemli olan Rus devletinin yeryüzünde güçlü ve prestijli gözükmesidir, ki bu, hükümdarın -İmparator veya parti sekreteri veya devlet başkanı vb.- ana hedefidir ve bu hissiyatı "halk"ına hissettirebildiği kadar iktidarının devam edeceğinin farkındadır. Bu durum, tarihsel gelişimleri ve siyasi duruşları bu konseptin haricinde beliren bireylerin, halkların ve envai çeşit grupların potansiyel düşman olarak addedilmesini beraberinde getirmiştir.
 
“Oçişeniye”
Bu sistemin dışında kalan bireylerin "nasıl yola getirileceği" ise iktidarın bizatihi güç gösterisi halini alır. Retorik ise zamana göre değişiklik gösterir. Mesela Kafkasya için 19. yüzyıldaki Rus işgali “medeniyet getirme” (sivilizatsiya) şeklinde vücut bulurken; 20. yüzyıl sonunda “halkı teröristlerden koruma” şeklini alır. Retorik ne olursa olsun, ana siyasi hedef fethedilen yerlerdeki halkların, milletlerin kayıtsız ve şartsız olarak Rus İmparatoruna biat olunmasının sağlanmasıdır. Aksi halde o halkın o topraklar üzerinde hayat hakkı yoktur. Bu durumda uygulanan politika bu halkların o topraklar üzerinden temizlenmesidir, ki bu vaziyet 19. yüzyıl Rusça belgelerde açıkça “oçişeniye” (temizlik) olarak beyan edilmektedir. 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'na doğru gerçekleşen muazzam derecedeki muhaceret veya sürgün, uzun süren bu temizlik siyasetinin bir neticesidir.
 
“Deportatsiya”
Sürgün Rusya'da klasik bir ceza usulüdür. "Derjava" fikri haricinde farklı düşüncelere sahip olan yazarların, siyasetçilerin, sanatçıların -genellikle Sibirya’ya- sürgünü çoğu zaman direkt tasfiyeden ziyade ders verme amacını taşır. Bunun gayri-Rus halklar için uygulaması birey ve küçük gruplar düzeyinde direkt tasfiyedir, daha büyük gruplar, milletler için ise anavatanlarından uzak yerlere cebren sürülmeleri ve nihayetinde de kimliklerinin anavatanlarından silinmesidir. Gerek 19. yüzyıl ve gerekse de bahsedeceğimiz SSCB zamanındaki sürgünler birçok açıdan ciddi devamlılıklar gösterir.
Halkların toplu sürgünleri (Deportasyon), 1937’de Koreliler'in Sovyetler Birliği’nin uzakdoğu sınırından Orta Asya’nın içlerine sürgünü ile başladı. Japonlarla işbirliği yapacakları düşüncesi bu sürgünün ana sebebiydi. Bu başlangıç Volga Almanları'nın 1941’deki sürgünü ile devam etti. Volga Almanları’nın Hitler orduları ile işbirliği yapma potansiyeli olduğunu düşünen Stalin bu konuda herhangi ciddi bir emare olmasa dahi, Volga Almanları’nı da Kazakistan’ın uçsuz bucaksız topraklarına sürdü. Bunun haricinde, Karadeniz kıyısında bulunan ve Türkiye ile işbirliği yapacaklarını düşündükleri Ahıska Türkleri, Kürtler, Hemşinliler, Grekler gibi milletler de sürüldüler. Bunun yanında Ukrain, Leh gibi milletler de kısmi sürgüne maruz kalmıştır. Karaçay-Malkarlar'ın ise Türk kökenli olmaları nedeniyle sürüldükleri tahmin edilebilir. Budist Kalmuklar’ın göçebe hayat tarzı sebep olarak düşünülebilir. Fakat sürgün kararlarının tamamen rasyonel şekilde alındığı söylenemez. Mesela Sovyet rejimine muhalefetten ve isyandan geri durmayan Dağıstan'daki Avarlar sürülmemiştir. Her hal ve durumda, bu sürgünlerin gerçekleştirilmesinde Stalin’in tek başına karar verici olduğu açıktır.
Fakat çoğu Kafkas halkları zaten Moskova’nın gözünde olağan şüpheliler idi. Bu meyanda Batı Adigeleri'nin zaten 19. yüzyıldaki sürgünleri sebebiyle hâlihazırda nüfus olarak herhangi potansiyelleri yok idi. çok etnikli Dağıstan ahalisinin toplu hareket etme potansiyelleri olmadığı düşünülmüş olabilir. Kabardeyler’in rejime muhalif bir kısmı da zaten sürgüne tabi tutulmuştur. Asetinler ise zaten tarih boyunca devlet için olağan şüpheli kavramından en uzak Kafkasya'lılar olarak tasavvur edilebilir.
Fakat kesin olan nüfusça da potansiyeli olan Vaynah halklarının durumu idi. Bu halklar, Rus devletinin nezdinde her zaman kesinkes isyankâr ve devlete düşman olarak algılanmıştır. Devletin, bütün üretim aygıtlarına ve ekonomiye hâkim olmak için uyguladığı 1920’lerin sonlarındaki “Kulak” sürgünleri ve 1930’ların "Kollektivizatsiya" döneminde çeçenlerin sürekli isyanlar çıkartması bu algılamayı daha da güçlendirdi. Herhangi bir yangında ilk ateşe atılacakların çeçen ve İnguş halkları olduğu belli idi ve bu da diğer sürgünlerin aksine çok önceden planlanan ve taktikler geliştirilen 1944 sürgünü ile gerçekleştirilmiştir.   
 
“çeçevitsa”
Sürgünün kod adı Rusça mercimek anlamına gelen "çeçevitsa"’dır. Bu kod adı Rus lisanında çeçen kelimesine fonetik benzerliğinden dolayı verilmiştir. Bu toplu sürgün neticesinde Vaynah halkları çeçenler (Nohçi) ve İnguşlar (Galgay) kendi anavatanlarından Pavlodar ve Petropavlosk gibi Kazakistan’ın kuzey bölgelerine sürülmüşlerdir. Sovyet resmi rakamlarına göre 387,229'u çeçen ve 91.250'si İnguş olmak üzere toplam 478,479 kişi sadece çeçen ve İnguş topraklarından değil, Osetya ve Dağıstan toprakları gibi her nerede yaşıyorlarsa tespit edilip sürülmüştür. Hatta süregiden II. Dünya Harbi’nde Sovyet saflarında çarpışan çeçen ve İnguş askerler cepheden anavatanlarına yollanmış ve toplamda 8 gün süren bu sürgün sürecinden onlar da paylarını almışlardır.
çeçevitsa operasyonu yaklaşık 1 sene önce 11 Şubat 1943 tarihinde yani Almanların Kafkas cephesinden çekilmeye başladıkları zamanda Politbüro üyeleri tarafından tartışılmış ve karar verilmiştir. Politbüro üyelerinden beş tanesi çeçen-İnguş Cumhuriyeti’nin hemen tasfiye edilip, halkının hemen sürgün olunmasını; diğer beşi ise yine sürgünün gerçekleştirilmesi ama bunun Alman kuvvetleri tamamen çekildikten sonra gerçekleştirilmesini savunmuşlardır. Sadece Ermeni kökenli üye Anastas Mikoyan çekincelerde bulunmuş, bu sürgünün gerçekleşmesine karşı çıkmasa da bu durumun dünya ülkeleri nezdinde Sovyetler'in itibar kaybına sebep olacağına hükmetmiştir. Politbüro üyeleri arasında yer alan Lavrenti Beria da karar üzerine çeçen-İnguş ve Karaçay-Balkar sürgünleri için yaklaşık 1 sene boyunca planlamalar yapmış ve bu operasyon için ciddi bütçelerle yola çıkmıştır.
Sürgün işlemi için NKVD’ye bağlı 83.000 asker ve 17.698 hususi istihbarat elemanı istihdam edilmiştir. Günler öncesinden bütün yerleşim yerlerindeki çeçen ve İnguşların listeleri en ince ayrıntısına kadar çıkartılmış ve tekrar tekrar kontrol edilmiştir. Aylar öncesinden de Amerika menşeli binlerce “Studebaker” kamyonu ve 12.000 tren katarı bu sürgün için çok daha önceden askerlerin olağan eğitimlerinin gerçekleştirilmesi bahanesiyle Grozni’de konuşlandırılmıştı.
Operasyon 23 Şubat’da sabah 5 ‘de başladı. Hemen bütün köylerin ve şehirlerin etrafı askerlerce kontrol altına alındı. “23 Şubat” günü operasyonu bizzat yürüten Beria tarafından özel olarak seçilmişti. Kızıl Ordu Günü olarak anılan bu gün Beria tarafından bizzat şişirilerek bayram ilan edilmiş ve 15 yaş üzerinde olanların bulundukları yerleşim birimlerinin meydanlarına toplanarak kutlamalara katılmaları ilan olunmuş idi. Kutlamalar henüz başlamışken halk üzerine silahlar doğrultularak harpte Almanlarla işbirliği yaptıkları, bu nedenle cezalandırıldıkları ilan olunmuştu. İnsanların hazır bekleyen Studebaker kamyonlarına binmeleri emredilmiş, karşı çıkanlar orada öldürülmüştür. Meydanlarda bulunmayan ama evlerde bulunanlara ise yarım saat verilerek yanlarına ancak bir günlük ihtiyaçlarını giderecek kadar yük almalarına müsaade edilmiştir.
İlk anda 300.000'in üzerinde insan katarlara bindirilmiş, 150.000 kadarı takip eden günlerde köyler teker teker aranarak tutuklanmış ve nakil için tren istasyonlarına yollanmıştır. Hareket kabiliyeti olmayan birçok yaşlı ve bedensel özrü olanlar ya öldürülmüş, ya da aç bırakılarak ölüme terk edilmiştir. Galançoj gibi bazı bölgelerde şiddetli kar yağışından dolayı yollar ulaşıma kapanmış ve toplanan gruplar istasyona nakledilememişti. Beria, Stalin’e yazdığı raporda Galançoj’da toplanan 6000 kişinin sürülemediğini ifade etmiştir. Bu 6000 kişiden yıllarca bir daha haber alınamamıştır. Tutuldukları Galançoj bölgesine yaklaşmanın uzun yıllar boyu yasak olmasının üzerindeki sis perdesi ise ancak 90’larda bu insanların NKVD askerleri tarafından kurşuna dizildiklerinin kanıtlanması ile ortadan kalkmıştır. Sürgün esnasında ve öncesinde Beria, Vaynah kökenli çeçen-İnguş Komünist partisi yöneticileri ve bazı din adamları ile işbirliği yapmış fakat bizzat bu işbirlikçiler dahi sürgünden kurtulamamıştır.
 
“Haybah”
İstasyonlara nakledilemediklerinden dolayı bazı grupların akıbetlerinin tasfiye, daha doğrusu katliam ile sonuçlanmasının en açık örneklerinden biri Haybah'tır. Yoğun kar yağışı neticesinde Haybah köyüne kamyonların girememesi ve bu köydeki ahalinin sürgün için tren istasyonuna nakledilememesi onların topluca katli ile "çözüme kavuşturulmuştur". Haybah’taki operasyondan sorumlu Albay Gvenaşvili, Beria’ya yazdığı raporda 770 çocuk, kadın ve yaşlıdan oluşan grubu "tasfiye ettiğini" yazmıştır. Beria’dan da kendisine operasyonun bu şekildeki icrasından dolayı tebrik telgrafı gelmiştir.
Haybah gibi Mosty'de de bir katliam yaşanmıştır. çeçenistan coğrafyasının en yüksek iskân yeri olan Mosty köyünün 1909'daki depremle merkezden bağlantısı kesilmiş ve o zamandan beri de merkezden izole halde idi. Askeri bir birlik bu köydeki 60 kadar kişiyi merkeze getirmekle görevlendirilmişti. Ancak dağcı ekipmanları ile tırmanıp köye ulaşan bu birlik başka bir “çözümü” hayata geçirdi. Köylüler meydana toplandı ve komutanca kurşuna dizilme emri verildi. Komutanın kurşuna dizme emrini yerine getirmek yerine havaya ateş açan alayın yarısı da alayın diğer yarısı tarafından öldürmedikleri köylülerle beraber kurşuna dizildi!  
 
“Na Hodu”
Sürgünün hazırlık kısmındaki titiz araştırmalar ve planlamalar sürgün esnasında ve iskanda asla mevcut değildi. önemli olan Vaynah halklarının topraklarından uzaklaştırılmaları idi, ki bu da gerçekleştirilmiştir. Hangi şartlarda seyahat edileceği veya nerelere iskân edileceği hakkında herhangi ciddi bir plan yoktur. Rusça “yol boyunca” manasına gelen ve bizim de kervan yolda düzülür olarak ifade edeceğimiz "na hodu" durumu yaşanmıştır. İskanın nasıl ve nerelerde gerçekleşeceğine insanlar ancak seyahatte iken veya katarlardan indirildikten sonra karar verilmiştir. 
 Balık istifi şeklindeki 20 günlük bir seyahatle Kazakistan ve Kırgızistan içlerine havale edilen çeçen-İnguşlar'ın en az 5'te 1'i zaten daha varış noktalarına gelmeden hayatlarını kaybetmişlerdir. Vagonlarda tıkabasa ve herhangi bir sıhhi önlem alınmadan süre giden seyahatte yaşlı ve çocukların çoğu hayatlarını kaybettiler. Bu sayıyı bulaşıcı hastalıklar, açlık, susuzluk ve cenazelerin vagonlarda saklanması gibi mevzular daha da artırdı.
   
"Spetsposelentsi"
Hayatta kalabilen çeçen ve İnguşlar Kazak ve Kırgız topraklarında yetkililerin arzusuna göre muhtelif kamplara dağıtılmışlardır. Kazak ve Kırgız kolektif çiftliklerinin yanında esas kütle "spetsrejim" idaresi altındaki hususi kamplara yollanmışlardır. Bu kamplardaki barakaların çoğunluğu yine bizzat sürgün gruplar tarafından inşa edilmiştir. Mevsimin kış olmasının da etkili olması ile beraber barınma imkânı bulamayan çeçen ve İnguşlar, iskanlarının ilk zamanlarında muazzam sayılarda kayıp vermişlerdir. çeçen ve İnguşlar için tek müspet durum kendilerinden önce sürgün edilen ve aynı veya yakın yerlerde yerleştirilen diğer halkların yardımlarıdır. özellikle Volga Almanları çeçen ve İnguşlar'a ellerinden gelen yardımı sağlamışlardır. çeçen ve İnguşlar henüz gelmeden haklarında Kazak halkları arasında menfi propaganda yapılmış olup, ne zaman ki Kazaklar çeçen-İnguşlar’ı yakından tanımışlar ondan sonra kendilerine yardım etmeye başlamışlardır.
Bu kamplarda hiçbir imkânları olmadan hayatta kalma mücadelesi veren insanlar, sürekli olarak kamp askeri yetkililerince kontrol altında tutuluyordu. Devlet için işçilik, çiftçilik yapmaları istenen sürgün halklardan bu duruma en fazla direnenin çeçen ve İnguşlar olduğunu belirtir sürgüne bizzat şahit olan ve bunu kitaplaştıran A. Nekriç. Bu dirençte Kadiriyye gibi sufi tarikatların sağladığı psikoloji çok önemlidir. Zaten güçlü olan etnik kimlikleri dini motiflerle de desteklendiğinden, daha doğrusu birbirlerini mevcut ettiğinden, çeçen-İnguş kimlik bilinci en zor zamanda zirveye ulaşmıştır. Bu yüzdendir ki çeçen ve İnguşlar geri dönüş umudunu hiçbir zaman kaybetmemişler, daha iskânlarının ilk zamanlarında kamplardan kaçma teşebbüslerinde bulunmuş, bir çoğu yakalanıp öldürülmesine rağmen bu inatlarından vazgeçmemişlerdir. 1948'de çıkarılan çeçenlerin ve diğer halkların asla yerlerine dönemeyeceği kanunu da bu konuda herhangi bir vazgeçişe sebebiyet vermemiştir.
 
"Rehabilitatsiya ?"    
    Stalin'in ölümünün sürgün halklar için dönüm noktası olduğu tartışılmazdır. Hruşçov'un selefinin Lenin'in öğretilerinden uzaklaştığı suçlaması ile Stalin zamanındaki tek adam kültü uygulamalarını tersine çevirme çabası olarak tavsif edilen "deStalinizasyon" dönemi, çeçen ve İnguşlar'ın anavatanlarına dönebilmesinin yolunu açmıştır. Fakat dönüş çabalarının daha Stalin'in ölümü ile beraber başladığı da vakadır. Stalin'in ölümünden 1 ay sonra, yani Nisan 1953'de Politbüro üyeleri sürgün halklar üzerindeki tahditleri kaldırmayı tartışmışlardı. Bu ufak kıvılcım dahi çeçenlerin genel bir geri dönüş kanunu çıkartılması beklentisini doruğa çıkartmıştır. Şubat 1956'daki Komünist Partinin 20. Kongresinde Hruşçov sürgünleri Lenin'in milli prensiplerine zıt olarak ilan etmesini müteakip 1 sene içinde Politbüro gerekli kararların alınacağına ve bazı halklar için yıllara yayılan planlı bir geri dönüşün gerçekleşebileceğine dair kararlar almıştır. Fakat daha 1957 senesi bitmeden yaklaşık 150.000 çeçen ve İnguş vatanına dönmüştü bile. Bunu 1958 yılının başındaki 200.000 kişi izledi ve yıl sonunda sürgün çeçen ve İnguşlar’ın tamamına yakını anavatanlarına dönmüştü. İktidarca yıllara yayılan bir düzlemde gerçekleşmesi amaçlanan geri dönüş programı çeçen ve İnguşlarca ters yüz edilmiş, küçük gruplar halinde belirli zaman aralıkları şeklinde planlanan dönüş hareketi kitle hareketine dönüştürülmüştür. Stalin'in ölümünün sürgün halklar için dönüm noktası olduğu tartışılmazdır. Hruşçov'un selefinin Lenin'in öğretilerinden uzaklaştığı suçlaması ile Stalin zamanındaki tek adam kültü uygulamalarını tersine çevirme çabası olarak tavsif edilen "deStalinizasyon" dönemi, çeçen ve İnguşlar'ın anavatanlarına dönebilmesinin yolunu açmıştır. Fakat dönüş çabalarının daha Stalin'in ölümü ile beraber başladığı da vakadır. Stalin'in ölümünden 1 ay sonra, yani Nisan 1953'de Politbüro üyeleri sürgün halklar üzerindeki tahditleri kaldırmayı tartışmışlardı. Bu ufak kıvılcım dahi çeçenlerin genel bir geri dönüş kanunu çıkartılması beklentisini doruğa çıkartmıştır. Şubat 1956'daki Komünist Partinin 20. Kongresinde Hruşçov sürgünleri Lenin'in milli prensiplerine zıt olarak ilan etmesini müteakip 1 sene içinde Politbüro gerekli kararların alınacağına ve bazı halklar için yıllara yayılan planlı bir geri dönüşün gerçekleşebileceğine dair kararlar almıştır. Fakat daha 1957 senesi bitmeden yaklaşık 150.000 çeçen ve İnguş vatanına dönmüştü bile. Bunu 1958 yılının başındaki 200.000 kişi izledi ve yıl sonunda sürgün çeçen ve İnguşlar’ın tamamına yakını anavatanlarına dönmüştü. İktidarca yıllara yayılan bir düzlemde gerçekleşmesi amaçlanan geri dönüş programı çeçen ve İnguşlarca ters yüz edilmiş, küçük gruplar halinde belirli zaman aralıkları şeklinde planlanan dönüş hareketi kitle hareketine dönüştürülmüştür.
      Vaynah halkları geri döndüklerinde evlerinin ve topraklarının devlet tarafından başkalarına verildiğini görmekle beraber bu durumu kabullenmemiş ve ciddi ihtilaflar vuku bulmuştur. Parası olanların karşılığını vererek fakat çoğunluğun tehdit ve baskı ile sürgün öncesi evlerini ve topraklarını geri aldığı hakikattir. Fakat sürgünler geri döndüklerinde çeçen-İnguş kültürüne ait kültürel ve etnografik materyallerin imha edildiğini, mezar taşlarının yol yapımında kullanıldığını, camilerin yıkıldığını kısacası çeçen-İnguş varlığına ait izlerin yok edildiğini gördüler. Hususiyetle ise Vaynah kültüründe büyük ehemmiyeti olan mezarların imhası, halkta derin bir nefretin uyanmasına sebebiyet vermiştir.   
19. yüzyıldaki sürgün ile bir başka paralel durum geri dönüşteki iskânda ortaya çıkmıştır. çeçen ve İnguşlar'ın dağlık bölgelerdeki eski köylerinde iskânına izin verilmemiştir. Devlet, Terek Irmağı'nın düz yerlerinde, en fazla dağ eteklerinde yerleşime izin vermiştir. Sürgün sonrası Kafkasya'da kalan Adigelere uygulanan siyaset yine bir başka sürgün sonrası zamanda çeçen-İnguşlara uygulanmaya çalışılmıştır. Ayrıca klasik "divide et impera" yani böl ve yönet politikasına uygulanabildiği kadar müracaat edilmiştir. Sürgün öncesi İnguşlara ait olan Prigorodni Bölgesi sürgünden sonra Kuzey Osetya'ya bağlanmış fakat geri dönüşte bu topraklar İnguşlar'a verilmemiştir. Bu Asetinlerle İnguşlar arasında günümüze değin devam eden nefretin sebebidir.
Bunların yanında, 1944 ile 1958 yılları arasında doğan bir nesil anavatanlarında dünyaya gelmemiştir. Ataları tarafından öz toprakları sürekli kendilerine hatırlatılan bu nesil, çeçen-İnguş kimliklerine daha sıkı şekilde sarılmışlardır. Aslında çeçen-İnguş kimliği, Rusların Kafkasya'yı işgali ile başlayan süreçte sürekli olarak her 30–40 yılda bir sürekli olarak yenilenmektedir. çeçen-Rus savaşındaki çeçen komutanların veya önde gelen liderlerin neredeyse tamamının sürgünde doğması tesadüf değildir. Tarihin bazı dönemlerinde kaybolmuş ve unutulmuş gibi gözüken bu derin çeçen-İnguş kimliği bahsettiğimiz "derjava" sisteminin krize girdiği zamanlarda tekrar güçlü bir biçimde ortaya çıkmaktadır.           
 
 BİBLİYOGRAFYA
 
Arşiv Malzemeleri
- Gosudarstvenniy Arkhiv Rossiiskoy Federatsii (GARF) [Rusya Federasyonu Devlet Arşivi], Fond R-9479, Muhtelif Fonlar.
 
Kitaplar
- Avtorhanov A.G., Ubiistvo çeçenskovo Naroda: Narodoubiistvo v SSSR, (Moskova: 1991).
 
- Bugay N.F., ‘The Truth about the Deportation of the Chechen and Ingush Peoples’, Soviet Studies in History, 30/1, ss. 66–82.
 
- Bugai N.F., Yosif Stalin–Lavrenti Beria: ‘Ih Nado Deportirovat’: Dokumentı, Faktı, Kommentarii, (Moskova: 1992).
 
- Burds Jeffrey, “The Soviet War against `Fifth Columnists': The Case of Chechnya, 1942–4”, Journal of Contemporary History, Vol. 42, No. 2, ss. 267–314 (2007).
 
- Conquest Robert, The Nation Killers: The Soviet Deportation of Nationalities, (Londra: 1970).
 
- D’Encausse Helene Carrere, “Determinants and Parameters of Soviet Nationality Policy”, Soviet Nationality Policies and Practices, der. Jeremy R. Azrael, (New York: 1978).
 
- Flemming William, “The Deportation of the Chechen and Ingush Peoples: A Critical Examination” Russia and Chechnia: The Permanent Crisis Essays on Russo-Chechen Relations der. Ben Fowkes, (St. Martin:1998).
 
- Gall, Carlotta and Waal Thomas De, Chechnya: A Small Victorious War, (Londra: 1997).
- Gammer Moshe, The Lone Wolf and the Bear: Three Centuries of Chechen Defiance, (Pittsburgh: 2006).
 
- Khrushchev Nikita S., “Stalin and the Cult of the Individual”, The Soviet Crucible: The Soviet System in Theory and Practice, der. Samuel Hendel (Belmont: 1980), ss. 144–155.
 
- Martin Terry, “The Origins of Soviet Ethnic Cleansing”, Journal of Modern History, 70/4, ss. 813–861.
 
- Nekriç Aleksandr, Nakazannie Narodı, (New York: 1978).
 
- Pohl Michaela, “From the Chechen People: Anti-Soviet Protest 1944-1946”, http://www.chechnyaadvocacy.org/history/From%20the%20Chechen%20people%20-%20MPohl.pdf   (Erişim Tarihi:10 Şubat 2009).
 
- Polyan Pavel, Ne Po Svoyei Vole, İstoriya i Geografiya Prinubitelnıh Migratsii v SSSR, (Moskova: 2001).
 
- Shnirelman Victor A., “A Revolt of Social Memory:. The Chechens and Ingush against the Soviet. Historians”. http://src-h.slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no10_ses/10_shnirelman.pdf (Erişim Tarihi:13 Şubat 2009).
 
- Tillett Lowell, The Great Friendship: Soviet Historians on the Non-Russian Nationalities, (New York: 1969).

Ekler:

  



















Grafik 1. Pavel Polyan, Ne Po Svoyei Vole…



























Grafik 2. Pavel Polyan, Ne Po Svoyei Vole…

 
























Grafik 3. (çeçen-İnguşlar’ın Kazakistan Coğrafyasındaki Kamp Yerleri)
Michaela Pohl, “From the Chechen People…























Grafik 4.
Pavel Polyan, Ne Po Svoyei Vole…











Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.