Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Türkler, Kürtler, Diğerleri...
 
Ali Bayramoğlu
Ahmet Şerif Bey, İttihatçı Tanin dergisinde 1913'te Düzce'nin 53 bin 760 kişilik nüfusunu şöyle ayırmıştı: 

"19 bin 681 Türk, 9 bin 413 çerkez, 6 bin 914 Abaza, 5 bin 805 Ordulu, 4 bin 814 Rumelili muhacir, 3 bin 225 Laz-Gürcü, bin 242 Tatar, 788 Rum, 747 Kürt, 745 Kıpti, 293 Ermeni ve 90 Boşnak..."

Bu satırlar Fuat Dündar'ın "Modern Türkiye'nin Şifresi" başlıklı çalışmasından...

Aynı kitaptan devam edelim:  "1912'de Biga nüfusu bir Osmanlı nüfus yetkilisi tarafından şöyle gruplandırılıyordu: 16 bin 122 Yerli (Müslüman, Rum, Ermeni, Yahudi), 34 bin 542 Balkan muhaciri, 5 bin 782 Kafkasyalı, 572 Komuk, 737 Boşnak, 5 bin 942 Pomak, 297 Tatar ve 153 Gürcü muhkimle toplam 64 bin 157..."

Osmanlı'nın gerileme ve çöküş dönemi ders kitaplarımızda yazdığı gibi sadece devletin, kaybedilen gücün, modernleşme hareketlerinin tarihinden oluşmaz.  Bu, aynı zamanda sıradan insanların tarihidir.  Sıradan insanların tarihi ise yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi önemli ölçüde göç ve göçmen tarihidir.  Kaybedilen Osmanlı topraklarından kaçıp gelen ya da Rusya'dan püskürtülen Müslümanlar yıllarca Anadolu'ya akın etmişlerdir.  Bu dönemde devletin içe yönelik politikaları ise 1800'lerden başlamak üzere temel olarak iskân politikaları olmuştur.

Cumhuriyet böyle bir mirası devraldı, Osmanlı'dan...

Marşlarda bile söylenir. Cumhuriyet, 72 ayrı milletten yeni bir millet yarattı. Biga, Düzce gibi yüzlerce, binlerce örnek vardır. Göçmen her yere ulaşmış, her yere yerleştirilmiştir.  Kemal Karpat, göçmen sayısını 9 milyon olarak hesap eder. McCarthy, 1827-1922 arasında 4,5 milyon göçmenden söz eder (Cumhuriyet başındaki nüfusun yarısı). Bu nüfus, Abdülhamit döneminden itibaren gayrimüslim nüfusu dengelemek için dağıtılarak yerleştirilmiştir. Yerleştirme, mülk dağıtmayı da içermiştir.  1870'lere kadar göçmenlere aile başına 100 dönüm toprak verilirdi. Göç ve göçmen öyküsü bir anlamda mülk öyküsü olarak karşımıza çıkar...

Nüfusu ve malıyla bir toplumun öyküsü...

Şimdi soru şudur:  Abdülhamit, İttihat ve Terakki, ardından Cumhuriyet, önce iskân, Türkleştirme politikaları üzerinden bir sistem üretirlerken neden bazı etnik gruplar bunun dışında kalmıştır? Neden Gürcü, Boşnak, Arnavut, çerkez, çeçen bugünkü Türk kimliğinin ana parçalarını oluştururken, Kürtler ayrı ve dışarıda kalmışlardır?

Denebilir ki, Kürtler, diğer gruplara oranla yerleşik bir gruptur, kimlik ve güvenlik arayışı peşinde değillerdir. Türkleştirme politikalarına direnmişlerdir. Modernleşme döneminde, II. Mahmut'la birlikte fiili özerkliklerini kaybetmişler ve buna isyanlarla yanıt vermişlerdir. 

Bu muhtemel yanıtlara rağmen, yukarıdaki sorunun sorulması meşrudur. Zira Cumhuriyet'in yeni havası içinde, ideolojik sosyalleştirme mekanizmalarının en etkili çalıştığı dönemde bu havanın Güneydoğu'ya değmemiş olması, aynı zamanda bir yönetim sorunu olarak karşımızdadır.  Nitekim Ankara ve Türkiye; 1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı, 1935 Dersim isyanlarından sonra 1980'lere kadar uzanan bir suskunluk dönemini hiçbir şekilde değerlendirememiştir. Ve bu aptalca, kaba, dayatmacı politikalarla yapılmıştır.

örnek pek çok... Samet Ağaoğlu'nun bu konudaki, bakanlık belgeleriyle de sabit tanıklığı çarpıcıdır:  "Fevzi Paşa'nın askerlik bakımından muhafazakâr görüşleri, birçok noktada alınması düşünülen olumlu ekonomik kararların önüne dikilmişti. Mesela, demir çelik sanayinin kurulması konusunda İktisat Bakanlığı'nın ekonomik işletme prensipleriyle tesis yeri olarak seçtiği Karadeniz Ereğlisi'ni, sırf askerlik bakımından savunulması zor düşüncesi ile kabul etmemişti (...) Mareşal yine aynı düşüncelerle Doğu ve Güney illerinde sanayi kurulmasını, yollar yapılmasını istememiş, yol yapıldığı takdirde bir savaş hâlinde bu sınırlardan geçecek düşmanın memleketi kolaylıkla işgal edebileceğini ileri sürmüştür (...)  Mareşal'e göre Doğu illerinde okul açılması bu iller halkını uyandıracak, Kürtlük gibi birtakım bölücü akımlara yol verecekti. Cehaletin, geriliğin Türk milliyetçiliğini başka milliyetçi akımlara karşı koruyabilecek bir silâh olabileceği gibi zararlı zanlara kapılmıştı Fevzi Paşa..." der Demokrat Parti'nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri başlıklı kitabında...

Cemal Madanoğlu, Anılar 1911-1938'de aynı tespiti yapar, bir dönemin Urfa milletvekili Behiç Bey'in İktisat Vekili Celal Bey'den (Bayar) bölgesine bir fabrika istemesi üzerine vekilin verdiği yanıtı şöyle zikreder:  "Telefon burada emrinizde, şimdi Mareşal'i arayalım, bulalım, siz konuşun. Mareşal izin versin ben Diyarbakır'da da, Urfa'da da birer fabrikanın temelini atayım. Ama müsaadeyi alın bakalım. Mareşal izin vermiyor, engelliyor..." Dünün hataları bugünü üretti... Ama bilin ki artık Fevzi Paşalar gerçekten tarihe karışıyor.

Kaynak: Yeni Şafak, 27.03.2010


Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.