Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Uluslararası Hukuk Belgelerine Göre
Kafkas Halklarına Uygulanan Soykırımı ve İnsanlık Suçları

Erol Karayel


 Bu makale,
21 Mayıs 2005 tarihinde
İstanbul'da düzenlenen
"Geçmişten Günümüze Kafkasların Tradejisi"
Başlıklı Uluslararası Konferansta tebliğ olarak sunulmuştur.


Kafkasya, jeostratejik konumu ve doğal zenginlikleri ile tarihin bilinen bütün dönemlerinde emperyal güçlerin iştahını kabartmıştır.

Kafkasya, tarih boyunca en kötü günlerini Rusya’nın bu bölgeye yönelik işgal girişimleri ile birlikte yaşamıştır. O topraklar üzerinde binlerce yıllık geçmişi olan yerli halklar, uğradıkları saldırılar ve uygulanan gayri insani politikalar sonucu bugün yok oluşun eşiğine gelmiştir.

Bir zamanlar Moskova çevresinde dağınık vaziyette yaşayan küçük Rus hanlıklarının birleşerek Kazan'ı işgal ettikleri 1552 senesi Rusların bir devlet olarak tarih sahnesine çıktıkları yıldır aynı zamanda. Sonrasında kurulan Rus devletleri, takip eden 400 yıl zarfında hükmü altında bulundurdukları toprakları tam 36 kat genişletmiştir. O tarihten bu yana görev alan tüm Rus yönetimleri hep aynı istikamette çalışmış, Rusya topraklarını daha da büyütmeyi hedef seçmişlerdir; ki bunlara bugünkü yönetim de dahildir.

Rus yönetimleri bu süreçte işgal edilen toprakların sakinlerine telafisi mümkün olmayan zayiatlar verdirmiştir. Kafkas halkları da bundan payını almış, özellikle 19’uncu yüzyılın başlarından itibaren emsali görülmedik ağır saldırılara uğramıştır. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı...ayırmadan tüm insanlar ile yaşam koşullarını ortadan kaldırmak maksadıyla yerleşim birimlerini hedef alan saldırılarda sivil halk katledilmiş, aşağıda hukuki boyutu ortaya konulduğunda görüleceği üzere soykırım suçu açık bir şekilde irtikap edilmiştir.

Saldırılardan yenilgiyle çıkan Kafkasyalıların hayatta kalanları da yurtlarından sürülerek ikinci bir soykırıma tabi tutulmuştur.

Hakikat bu iken, Kafkasyalılar’ın uğradıkları muamele uluslararası literatürde hala doğru bir şekilde isimlendirilmemiş, sürekli görmezlikten gelinmiştir. Kafkas halklarının geçmişte uğradıkları ve hala muhatap tutuldukları musibetin mer’i uluslararası hukuktaki adı “Soykırım” ve “İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suç”tur.

Biz bu tebliğimizde, geçtiğimiz yüzyıllarda Kafkas halklarının tümüne karşı işlenen suçun uluslararası hukuktaki vasfının “soykırım suçu” “insanlığa karşı işlenmiş suç” olduğuna ve bu suçların bugün de en kaba şekliyle sürdürülüyor olmasına dikkat çekecek; kavramların doğru ve yerinde kullanılmasının önemine işaret edeceğiz.

çünkü, yıllar geçmiş, soykırımının açtığı yaralar kabuk bağlamak yerine daha da derinleşmiştir. Anayurdumuzda buna bağlı olarak ortaya çıkan ve bugün artık patlama noktasına gelen ulusal sorunlar realist ve köklü çözümler beklemektedir. Bu yolda mesafe alabilmek için de özellikle terminolojiyi doğru oluşturmamız gerekiyor.

Bu kısa girişten sonra, önce “soykırımı”; sonra da “insanlık suçu” kavramlarını irdelemeye geçebiliriz.


1. SOYKIRIM

Yunanca’da kavim manasına gelen genos ve Latince’de öldürmek manasına gelen “Cid”(caedere) köklerinden türetilen genocide (:soykırım) teriminin etimolojik anlamı “kavim öldürmek”tir. Ruanda Uluslararası Mahkemesi Statüsü Savcısının deyimiyle soykırım “suçların suçu” dur.

Kavramı kristalize eden uluslararası sözleşmeler ve ceza mahkemelerinin statülerine baktığımızda, ilk kez 1930’lu yılların ortasında Prof. Raphael Lemkin tarafından kullanılan genocide tabirinin sadece öldürme fiillerini kapsamadığını görürüz. “Soykırım” kavramı uluslararası hukuk metinlerinde başlıca iki yerde tanımlanmış ve düzenlenmiştir.

1. Soykırımın önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme

2. Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü

Soykırımın bir devletler hukuku suçu olarak kabulünde, 2. Dünya Savaşı’nda Almanların işgal altında tuttukları ülkelerde giriştikleri eylemler ve Yahudilerle, çingeneleri toplama kamplarına gönderip, bunların birçoğunu yok etmelerinin dünya kamuoyunda yarattığı tepkinin büyüklüğü rol oynamıştır. Bu tepkiler ilk meyvesini Nüremberg Ceza Mahkemesi’nde vermiş ve mahkeme statüsünde insanlığa karşı suçlar cezalandırılmıştır. Nüremberg mahkemelerinde spesifik olarak savaş suçlularının yargılanması ve cezalandırılması, bu tarihten önce yazılmış bir metne istinad etmediği için, suçların ve bilhassa cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine dair bazı itirazlara yol açmıştır.

Bu yargılamaların ardından, daha 1930’lu yıllarda bu konuyu kitabında işlemiş olan Prof. Raphael Lemkin’in de çabalarıyla “soykırım” kavramının içerik ve sınırlarının belirlenmesi konusu gündeme gelmiştir. Ve bütün bu çalışmalar 9 Aralık 1948 tarihinde uluslararası katılımlı “Soykırımın önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmeyi” doğurmuştur. Sözleşme 12 Ocak 1951'de de yürürlüğe girmiştir. (EK-1)

1.A SOYKIRIMIN öNLENMESİ VE CEZALANDIRILMASINA İLİŞKİN SöZLEŞME

Uluslararası bir hukuk metni haline gelen “Soykırımın önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”, her şeyden önce soykırımı, B.M. ruhuna ve amaçlarına aykırı, ister savaş zamanında ister barış zamanında işlenmiş olsun bir devletler hukuku suçu olarak kabul etmiş ve bu suçu önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt etmiştir (md.1).

Bunun yanında, insanlığın böyle bir musibetten kurtulması için uluslararası bir işbirliğinin gerektiği konusunda da mutabakat olduğu bildirilmiştir.

Sözleşmenin 2. maddesinde soykırım sayılacak eylemler şu şekilde sıralanmıştır:

İşbu Sözleşmede jenosit, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun, kısmen veya tamamen imha edilmesi maksadıyla, aşağıdaki fiillerden herhangi birinin irtikap olunması demektir:

a) Grup üyelerinin katli;

b) Grup üyelerinin bedeni ve akli melekelerine ciddi surette zarar verilmesi;

c) Grubun, bedeni varlığının kısmen veya tamamen imhası sonucunu doğuracak hayat şartlarına kasten tabi tutulması;

d) Grup içinde doğumları sekteye uğratacak tedbirler alınması;

e) Bir grup çocuklarının, diğer bir gruba zorla nakledilmesi”.

Sözleşmenin 3. maddesiyle ise cezalandırılacak fiiller sayılmıştır. Bunlar:

a) Jenosit;

b) Jenositi irtikap için anlaşma;

c) Jenositi irtikap için doğrudan doğruya ve alenen tahrik;

d) Jenosite teşebbüs;

e) Jenosit suçunda ortaklık”.

Sözleşmenin 4. maddesinde ise faillere ilişkin düzenleme vardır. Buna göre, soykırım suçunda, faillerin, hükümet ricalinden olması, memur veya sivil olması ayırımı yapılmadan cezalandırılma yoluna gidilecektir.

Sözleşme 5. Maddesiyle taraf devletlere bir yükümlülük getirmektedir. Buna göre, taraf devletler, Sözleşme hükümlerinin uygulanmasını sağlamak üzere, kendi anayasalarına uygun olarak gerekli yasal tedbirleri almayı ve bilhassa soykırım ve 3. maddede ifadesini bulan fiilleri işlemekten suçlu bulunacak kişilere uygulanacak etkili cezai yaptırımları yasalaştırmayı taahhüt etmektedirler.

...

Soykırım suçunu tanımlayan ikinci uluslararası hukuki belge Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’dür.

1.B ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ STATüSü

17 Temmuz 1998 tarihinde Roma’da kabul edilen Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü (U.C.M.S.)’nün 5. maddesiyle soykırım suçu mahkemenin yargı yetkisine dahil edilmiştir.

Statü’nün 6. maddesi soykırım suçunu düzenlemektedir. Buna göre:

Soykırım, bir ulusal, etnik, ırksal, dinsel veya bunlara benzer bir grubu yok etmek amacıyla işlenen fiillerdir. Bu fiiller:

a) Grup üyelerinin öldürülmesi

b) Grup üyelerine bedenen veya manen ciddi şekilde zarar verilmesi

c) Grubun yaşam koşullarını kasten, onun kısmen veya tamamen fiziksel imhasına sebep olacak şekillerde zorlaştırma. (Ki 13-31 Mart 2000 ve 12-30 Haziran 2000 tarihlerinde New York’ta yapılan toplantılarda Statü’de yer alan suçların unsurlarını içeren bir metin hazırlanmıştır. Bu metinlerde “yaşam koşulları” ibaresinin, bununla sınırlı olmamak kaydıyla, yaşamak için zorunlu olan kaynaklardan, örneğin beslenme, tıbbi servislerden mahrum bırakılmak veya kişinin ya da kişilerin evlerinden kovulmalarını içerebileceği belirtilmektedir.)

d) Grup içinde doğumları önlemek için tedbirler almak

e) Bir grupta yer alan çocukların başka bir gruba nakli

Uluslararası Ceza Mahkemesi Statünün 25 (3) (b) maddesine göre soykırım suçu işleyen ya da işlemeye yeltenen birine bu suçun işlenmesini emreden, suça teşvik veya tahrik eden herkes soykırım suçlusudur.

Ayrıca 23 (3) (e) maddesi uyarınca da bir kimsenin doğrudan ve alenen diğerlerini soykırım suçu işlemeye kışkırtmasıda soykırım suçunu oluşturur.

Statünün 25 (3) (c ) maddesine göre bir başkasının soykırım suçu işlemesine veya işlemeyeteşebbüs etmesine yardım eden, cesaret verenherkes soykırım suçlusudur.

25 (3) (f) maddesi soykırım suçu işlemeye yeltenen herkesin soykırım suçlusu olduğunu belirtir.

2. İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ SUçLAR

İnsanlığa karşı işlenen suç” kavramının ilk kez bir uluslararası metinde bütün unsurlarıyla yer almasına, yine 8 Ağustos 1945 tarihinde Londra Anlaşmasına taraf olan A.B.D., Fransa, İngiltere ve S.S.C.B. tarafından kurulan Nüremberg Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsü’nde rastlamaktayız. Nuremberg Statüsüne, “insanlığa karşı işlenen suçlar”ın eklenmesinde amaç, savaş suçlarına ilişkin geleneksel formulasyonun Naziler’in gerçekleştirdiği birçok eylemi cezasız bırakmasıydı.

Sonraki yıllarda Yugoslavya ve Ruanda’da kurulan ceza mahkemelerinde insanlığa karşı işlenen suçların vasfı daha da genişletilmiştir.

17 Temmuz 1998 tarihinde Roma’da kabul edilen Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 7. maddesi, insanlığa karşı işlenen suçun işlendiği zaman konusunda savaş zamanı-barış zamanı ayrımı yapmadan şöyle bir tanımlamaya gitmiştir:

Bir sivil halka karşı genel veya sistematik bir biçimde girişilen saldırılara1 bağlı ve bu saldırıların bilincinde olarak işlenen aşağıdaki fiiller insanlık suçudur:

a) Adam öldürme

b) Toplu yok etme2

c) Köleleştirme3

d) Halkın sürülmesi veya zorla nakli4

e) Uluslararası hukukun temel ilkelerine aykırı olarak hapsetme veya fiziki özgürlükten başka şekillerde ağır bir biçimde yoksun bırakmak

f) İşkence5

g) Irza geçme, cinsel köleleştirme, fuhşa zorlama, hamileliğe zorlama, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıkta diğer cinsel zorlamalar

h) Siyasi, ırkçı, ulusal, etnik, kültürel, dinsel ya da cinsel sebeplerle, ya da uluslararası hukukta kabul edilemez olarak benimsenen evrensel başka ölçütlere bağlı olarak herhangi bir gruba veya belirlenebilir bir topluluğa zulmetme6

i) Kişilerin zorla kaybettirilmesi7

j) Ayırımcılık suçu8

k) Fiziki bütünlüğe ya da fizik ya da ruh sağlığına ağır kayıplara ya da büyük acılara bilinçli olarak sebep olacak diğer insanlık dışı eylemler”

3. KAFKAS HALKLARINA YAPILANLAR?

Uluslararası hukuk metinlerinde yer alan bu tanımlamalara göz attıktan sonra her maddenin altına o günlerin şahitlerinin ağzından -ki çoğunluğu Rus’tur- aktarılan onlarca örnek yazabilir, üzerlerinde tek tek tek yorum yapabiliriz. Bu da yazımızı kitap hacmine çıkarmamızı gerektirir. Biz bu yola girmeden Kafkas halklarına reva görülen muamelelerden bazı örnekler vererek yukarıda sıraladığımız suçların hangileriyle örtüştüğünü bulmayı ise sizlere bırakacağız.

* 1848 yılında yayınlanan “Kavkaz” isimli Rusça gazetenin 23 sayılı nüshasında şunlar yazıyor: “çar generalleri, dağlık arazilerde gerçekleştirdikleri ceza operasyonlarında, önüne gelen her şeyi imha ediyor, yakıyor, yıkıyor, yağma ediyorlardı. Hayvanlarına el koyuyor, sivil halkı esir ediyorlardı. Yerlilerden birinin hayvan çalması gibi her hangi bir küçük hırsızlık suçu yüzünden, hiçbir suçu olmayan köylerin tüm halkı imha ediliyordu.

* Aynı ideallere hizmet eden ve 1812-1826 yılları arasında Karadeniz Bölgesi Birlikleri Komutanlığı’nı yapan General Volosof sadece 1822 yılında 17 büyük, 119 küçük çerkes köyünü yeryüzünden silmiştir. Operasyonların hedefi, bölgeyi yerli halktan arındırmaktır. Nitekim bir Rus şovenisti olan P.P. Korolenko 1874’de yayınlanan “çernomortsi” isimli kitabında Vlasov’u överken şunları yazmaktadır: “1825 yılı boyunca bizim müfrezeler Kuban ötesini ezip geçiyorlardı ve dağlıların köylerini yok ediyorlardı. Yangın ve baskınlarda binlerce çerkes hayatını kaybettiği gibi, yiyecek ve yakacak rezervleri de imha edildiği için sağ kalanlar da açlık ve hastalıktan ölüyorlardı…”

* Rus Tarihçi Y.D. Felisin ise Kafkasyalılara yapılanları “Kubanskiy Sbornik” Dergisi (cilt 10, sayı 164)’nde şöyle tasvir ediyor: “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü."

* Yine 16 Ekim 1833 tarihinde Kafkasya’da savaşan Baron Rozen’in, Harbiye Vekili A.İ.çernişev’e yazdığı, ”Natuhaçlar, Şapsığlar ve Abzehler, bizimle ticaret yapmamaya yemin etmiş bulunuyorlar… Onlarla dostane ilişkiler kurmak imkansız bir şeydir… bu ırkı yok etmek zorundayız sözleri pek yorum yapmaya gerek bırakmıyor.

* Tarihçi, yazar ve Kafkasya Uzmanı olan Platon Zubov, “1834 Kafkas Bölgesi ve Rusya’ya ait toprakların tanıtımı” adlı eserinde şöyle diyor: “çeçenler, haydut, hırsız, hain, son derece cesur, korkusuz, kararlı, zalim, kibirli, alaycı, gururlu ve kontrol edilemez insanlardır. Bunlardan kurtulmanın tek yolu hepsini toptan imha etmektir”.

* Asker olarak Kafkasya’da bulunan ünlü yazar Kont Lev Tolstoy ise şunları yazıyor: “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gece karanlığının örtüsü altında Rus askerlerinin, ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki, bunları hiçbir rapor görevlisi aktarmaya cesaret edemezdi...”

* Rus Tarihçi Zaharyan ise işledikleri soykırım suçunu açıkça itiraf etmektedir: “çerkesler bizi sevmezler. Biz onları, özgür çayırlarından çıkardık. Köylerini yıktık. Bir çok kabile tümüyle yok edildi...”

özellikle Sisianov, Bulgakof, Yermolov, Kosarev, Velyaminov, Emmanuel, Vlasov ve Zass gibi çar generalleri yerli halka karşı işlenen soykırım suçunun o dönemdeki icracılarıdır ve zulümlerini devlet politikası olarak gerçekleştirmişlerdir.

*çar döneminin şoven tarihçilerinden R. A. Fedayev “Kafkasya Mektupları” (1865) adlı kitabında açıkça şöyle yazmaktaydı. “Kuban ötesi dağlılarının toprakları devlete lazımdır, kendilerine ise hiç gerek yoktur. “

* Dağlılara karşı savaşan M.İ. Benyukov hatıralarında (Russkiy Arkhiv, S.Petersburg, Kitap, Sayı:1-2, sayfa 435) , “Batı Kafkasya’nın iskanı ile ilgili resmi projenin uygulanmasından sorumlu Kont Yevdomükov’un Kafkasya’daki savaşın bitiminin bütün dağlıların denizin karşı tarafına kovulmasıyla mümkün olacağın inandığını, boyun eğseler dahi zararlı ve tehlikeli olduklarını düşündüğünü, bu yüzden onların sayıca azaltılmaları ve yaşama şartlarından yoksun kalmaları için her yola başvurduğunu yazmaktadır.

* çar temsilcisi Grandük Mişel'in 1864 Ağustos'unda Batı Kafkasya'nın bütün halklarına yaptığı "Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde bütün yerleşik halk harp esiri olarak Rusya'nın muhtelif bölgelerine sürülecektir" duyurusunun ardından Kafkas toplumları Karadeniz kıyılarına sürüldü. Bütün bu dönemde Rus şovenizmi tarafından vatanlarından atılan Kafkasyalıların sayısı 2 milyon civarındadır ve bu nüfusun çoğunluğunu Kuzeybatı Kafkasya'nın sakinleri oluşturmaktadır; yani Adigeler, Abazalar, Ubıhlar v.d.

* Yine bilinmektedir ki bu nüfusun en az yarısı elverişsiz şartlar sebebiyle ilk bir kaç yıl içinde yollarda veya vardıkları yerlerde ölmüştür.


* 1864 Mayısında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı... 1858-1865 yıllarında 493 bin 124 insanın gittiği Trabzon'da bir tek adamın 30-50 cariye birden aldığı oluyordu...'


* İngiltere’nin Trabzon Konsolosu Stevens ise, 24 Eylül 1864 tarihinde gönderdiği bir raporda Trabzon’dan karaya çıkan yaklaşık 220 bin kişiden 100 bin kadarının salgın ve hastalıklardan öldüğünü bildiriyordu. (Yani Trabzon Rus konsolosunun Mayıs ayında 30 bin kişi olarak bildirdiği ölü sayısı Eylül ayında 100 bine çıkmıştır.)


.* ..Ve nüfusundan arındırılmış Kafkasya'nın milli servetleri de emperyalist Ruslar tarafından hoyratça yağmalanmış, gasp edilen topraklara Kazak ve Rus kolonyolistler yerleştirilmiştir.

...

Yönetimler ve sistemler değişse de Rusya’nın Kafkasya'ya yönelik şövenist, soykırımcı politikaları hiç değişmemiştir.

Sovyetler döneminde tüm halkların aydınları ve milliyetperverleri gibi Kafkas halklarının aydınları ve milliyetperverleri de sudan sebeplerle yok edilmiş, soykırım cürümünün işlenmesi sürdürülmüştür.

* Yine 1943-1944 yıllarında çeçen-İnguşlar, Karaçay-Balkarlar, Kırım ve Ahıska Türkleri topluca Orta Asya ve Sibirya steplerine sürülmüş, berbat yaşam şartlarında nüfuslarının büyük bir bölümünü kaybetmişlerdir.

...

* Yine, Federasyon döneminde, çeçenistan'a 1994’ten buyana bütün acımasızlığıyla devam eden saldırılar günümüzün somut soykırım suçlarıdır.

Son dönemde çeçenistan'a yönelik Rus saldırıları sonucu 42 bini daha ilkokul çağındaki çocuklar olmak üzere nüfusun dörtte birini oluşturan 250 bin sivil en barbarca yöntemlerle öldürülmüştür.

20 bin kişi Rus askerleri tarafından evlerinden alınıp götürülerek yargısız infaza tabi tutulmuştur.

çeçenistan'daki 424 köyden Rusların yaşadığı 3 tanesi hariç 421'i havadan bombardımanla enkaz haline getirilmiştir.

400 bin insan komşu cumhuriyet ve bölgelere sığınmıştır.

...

19. yüzyılda, Orta Doğu’nun fethedilmesi, hristiyan koloniler oluşturulması ve müslümanların Avrupa’dan atılması hususları birçok Avrupalı tarafından tarihi bir zorunluluk olarak görülüyordu. Rusya, Kırım ve Kafkasya’da yaptığı katliamlar ve sınır dışı etmeleriyle özellikle 1862-1864 yılları arasında arzulanan “Etnik temizliği” sağlıyordu. Bu dönemde, Mikhail Katkov gibi Slav milliyetçileri, “üçüncü Roma” gibi imparatorluk hırsları ve “sıcak denizlere ulaşma isteği” gibi stratejik çıkarlara vurgu yapan “milli” mazaretler üretmiş, yönetimlere akıl hocalığı yaparken Rus Halkını da bu katliamlara hazırlamışlardır.

Günümüzde ise Putin’in yine aynı paraleldeki “Büyük Rusya” hayalleri bu eylemleri güdülemektedir.

4. SONUç

Yukarıda saydığımız bütün örnek olay ve ifadeler “Soykırımının önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”nin 2’nci ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 6 ncı maddesinde “soykırımı sayılacak eylemler” olarak nitelendirilmiştir.

Yine Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 7. maddesinde bir sivil halka karşı genel veya sistematik bir biçimde girişilen saldırılara bağlı ve bu saldırıların bilincinde olarak işlenen fiiller” bölümünde sıralanan insanlık suçlarının tamamı Kafkasyalılara karşı icra edilmiş ve hala da edilmektedir.

Diğer belgeler bir tarafa, sadece Rus arşiv ve kütüphanelerinde bunların yüzlerce, binlerce belgesi vardır.

....

Peki, 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi'nin 150 yıl önceki olaylara da uygulanmasını savunmak bir çelişki sayılmaz mı?

Sayılmaz.

Bir kere 150-200 yıl önceki olaylar bu soykırım operasyonunun başlangıcı olup fasılalı olarak günümüze kadar devam ede gelmiştir ve çeçenistan’da hala devam etmektedir. Soykırım sözleşmesinin giriş bölümünde “tarihin her döneminde soykırım insanlığa büyük kayıplar verdirmiştir” deniyor. Bu hükme dayanarak çok sayıda hukukçu, sözleşme kabul edilmeden önce de soykırımların vuku bulduğunu; sözleşmenin soykırım diye yeni bir suç ihdas etmediğini; sadece mevcut bir suçu, ismini koyarak, teyit ettiğini belirtiyor. Bu hukukçular bu nedenle sözleşmenin geriye dönük uygulanabileceğini ileri sürüyorlar.
Nitekim müttefikler, Nazilerin işledikleri suçun vahameti karşısında, daha önce uygulaması olmayan bir uluslararası mahkeme kurarak (Nuremberg Mahkemesi) sanıkları yargıladı. Bu bir tür geriye dönük uygulamaydı.

Mahkeme, Yahudileri yok edenleri 'insanlığa karşı suç' kavramına göre mahkûm etmesine rağmen, daha sonra sözleşmeyle tanımlanan soykırımdan esinlenerek 'Yahudi soykırımı' kavramı kabul edildi. Almanya da buna itiraz etmedi. Bu da geriye dönük bir uygulamaydı.

Soykırım Sözleşmesi'nde geriye dönük uygulama konusunda açık bir hüküm bulunmuyor.
Bu boşluğu doldurmak için 1968'de 'Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlara Zaman aşımı Uygulanmaması Konusunda Sözleşme' oluşturuldu. Bunun 1. maddesi 'işlenme tarihiyle ilişkisiz olmak üzere'... '1948 Sözleşmesi'nde tanımlandığı şekliyle soykırım suçuna zamanaşımı uygulanamaz' diyor.

Peki, Kafkasyalılara karşı işlenen soykırım ve insanlık suçunu gündeme taşıyarak ne yapmak istiyoruz?

öncelikle belirtmeliyim ki, Birleşmiş Milletler Teşkilatı bugünkü tasarımıyla, adaleti sağlayan, insanlığa barış ve huzur getirmeye çalışan bir kuruluş hüviyetinde görünmüyor maalesef. Onun için fazla hayalperest olamayız. BM’de veto yetkisine sahip 5 ülkeden birinin Rusya olması sebebiyle BM’den soykırımla ilgili bir kararın çıkabileceğini düşünemeyiz. (BM’den böyle bir karar çıkabilmesi için öncelikle kuruluşundaki bu adaletsiz yapının revize edilmesi gerekir.)

Ancak Kuzey Kafkasya'da işlenmiş ve işlenmekte olan soykırım suçlarının üye ülkelerden birinin başvurusu ile(8.Madde) en azından BM gündemine taşınabilmesini;

Ayrıca çeçenistan’da hala bu cürümü irtikap eden ve çeçen halkının kökünü kurutmadan da vazgeçmeye niyetli gözükmeyen Rus yönetiminin bir an önce durdurulması için BM dışından uluslararası bir kamuoyu baskısı oluşturulması için çalışmalar yapılmasını istiyoruz.

Ermenilerle ilgili soykırım kararının Rusya Federasyonu Duması’nda kabul edildiğini göz önüne alırsak, bugünkü Rusya yönetiminin ‘başkalarınca işlendiğine inandığı’ soykırım suçları üzerinde çalışmak yerine, önce kendi kapısının önünü temizleyerek, Rus devletinin ve insanlarının işlediği suçlar ile siyasi mirasçısı olduğu geçmiş Rus yönetimlerinin işlediği soykırım suçlarının sorumluluğunu üstlenerek, bu politikaların açtığı yaraların kapatılması için çalışmasını/çalışmaya mecbur edilmesini istiyoruz.

Kafkasya’daki etnik cumhuriyetlerimizin düşürüldükleri nüfus zafiyetinin aleyhlerine kullanılmadan statülerinin güçlendirilmesini ve yasalarla güvence altına alınmasını/aldırılmasını istiyoruz.

Ayrıca, uyguladıkları soykırım politikalarıyla Kafkas halklarının varlığını sürdürebilmelerini kritik bir duruma düşürenlerin, milli varlık ve kültürümüzü koruyacak ve geliştirecek ciddi tedbirlere destek vermesini/verdirilmesini istiyoruz.

özellikle Kafkasyalı tarihçi ve diğer akademisyenlerden de bütün ilgili bölge arşivlerini tarayarak, Kafkasyalılara karşı işlenen soykırım ve insanlık suçu belgelerinin tamamını toparlayarak uluslararası kamuoyunun gözü önüne sermesini istiyoruz.

Vatanından sökülüp atılan insanların torunları olarak anayurdumuzla bütünleşmemizin önündeki bütün hukuki ve fiili engellerin kaldırılmasını, vatana dönüşün teşvik ve finanse edilmesini istemeye hakkımız olduğuna inanıyor ve artık bu hakkı ne pahasına olursa olsun kullanmak istiyoruz.

Dip Notlar

1 Statü 7. 2 (a): Sivil halka yönelik saldırı şeklindeki insanlığa karşı işlenen suçların bir devletin veya bir organizasyonun siyasi amacını takip eden veya bunu daha da geliştirmek amacıyla yapılmalıdır.

2 Statü 7.2 (b): Toplu yok etme; sivil halkın yaşam koşullarını kasıtlı olarak zorlaştırmayı ve her halde sivil halkın bir bölümünün yaşam koşullarını ortadan kaldırmaya yönelik olarak yiyecek ve ilaç girişinin önlenmesini de kapsar.

3 Statü 7. 2 (c ): Köleleştirme; gücün kişiler üzerinde mülkiyet hakkı şeklinde kullanılmasını ve özellikle kadın ve çocukların ticaretini de içerir.

4 Statü 7. 2 (d): Halkın sürülmesi ve zorla nakli; kişilerin uluslararası hukukun gereklerine aykırı olarak yasal olarak bulundukları yerden sürülmesi veya herhangi başka zorlayıcı eylemleri kullanarak oradan uzaklaştırılmasıdır.

5 Statü 7. 2 (e): İşkenceden anlaşılması gereken yasal olarak verilen cezaların kişide yarattığı acının dışında, gözaltında ya da sanığın kontrolü altında bulunan kişilerin kasten fiziki ve manevi acılara, ıstıraplara sevk edilmesidir.

6 Statü 7. 2 (g): Eziyet, bir grubun veya topluluğun kimliği yüzünden temel haklarından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde mahrum edilmesidir.

7 Statü 7. 2 (i): Kişilerin zorla kaybettirilmesi kişinin hukukun korumasından uzun bir süre uzak tutulması kastıyla devletin veya siyasi organizasyonun emriyle, desteğiyle veya göz yummasıyla yakalanması, alıkonması veya kaçırılması ve devamında bu özgürlüğün kısıtlandığının reddedilmesi veya bu kişilerin nerede olduğuna ya da akıbetlerine dair bir bilgi verilmemesidir.

8 Statü 7. 2 (h): Ayırımcılık suçundan anlaşılması gereken, insanlığa karşı suç olarak sayılan eylemlere benzer ağırlıkta olup örgütlenmiş sistematik bir baskı rejiminin sonucu olan eylemlerle, bir ırk grubunun diğer ırk grubu veya grupları üzerinde bu rejimin sürdürülmesi amacıyla yapılan eylemlerdir.

-EK-1

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, SOYKIRIMI SUçUNUN öNLENMESİ VE CEZALANDIRILMASINA İLİŞKİN SöZLEŞME

Genel Kurulun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 A (III) sayılı Kararıyla kabul edilmiş ve imzaya ve onaya veya katılmaya sunulmuştur.
Yürürlüğe giriş: 12 Ocak 1951

BAŞLANGIç

Sözleşmeci Taraflar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarihli ve 96(I) sayılı kararında soy kırımın, Birleşmiş Milletlerin ruhuna ve amaçlarına aykırı olan ve uygar dünya tarafından lanetlenen, uluslararası hukuka göre bir suç olarak beyan edilmesini dikkate alarak, tarihin her döneminde soy kırımın insanlık için büyük kayıplar meydana getirdiğini kabul ederek, insanlığı bu tür bir iğrenç musibetten kurtarmak için uluslararası işbirliğinin gerekli olduğuna kanaat getirerek, aşağıdaki hükümlerde anlaşmışlardır:

Madde 1

önleme ve cezalandırma görevi

Sözleşmeci Devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soy kırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder.

Madde 2

Soy kırımı oluşturan eylemler

Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soy kırım suçunu oluşturur.

Gruba mensup olanların öldürülmesi;

Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;

Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;

Madde 3

Cezalandırılacak eylemler

Aşağıdaki eylemler cezalandırılır:

a)Soy kırımda bulunmak;

b) Soy kırımda bulunulması için işbirliği yapmak;

c) Soy kırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak;

d) Soy kırımda bulunmaya teşebbüs etmek;

e) Soy kırıma iştirak etmek;

Madde 4

Kişilerin cezalandırılması

Soy kırım suçunu veya üçüncü maddede gösterilen fiillerden birini işleyenler, anayasaya göre yetkili yöneticiler veya kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırılır.

Madde 5

Uygulama mevzuatı

Sözleşmeci Devletler, bu Sözleşmenin hükümlerine etkililik kazındırmak, ve özellikle soy kırımdan veya üçüncü madde belirtilen fiillerden suçlu bulunan kimselere etkili cezalar verilmesini sağlamak için, kendi Anayasalarında öngörülen usule uygun olarak gerekli mevzuatı çıkarmayı taahhüt eder.

Madde 6

Soy kırım suçu ile suçlanan kişilerin yargılanması

Soy kırım fiilini veya üçüncü maddede belirtilen fiillerden birini işlediğine dair hakkında suç isnadı bulunan kimseler, suçun işlendiği ülkedeki Devletin yetkili bir mahkemesi, veya yargılama yetkisini kabul etmiş olan Sözleşmeci Devletler bakımından yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanır.

Madde 7

Suçluların iadesi

Soy kırım fiili ve üçüncü maddede belirtilen diğer fiiller, suçluların iadesi bakımından siyasal suçlar olarak kabul edilmez.

Sözleşmeci Devletler bu tür olaylarda kendi yasalarına ve yürürlükteki sözleşmelere göre suçluları iade etmeyi üstlenir.

Madde 8

BirleşmişMilletlerle işbirliği

Sözleşmeci Devletlerden her hangi biri, soy kırım fillerinin veya üçüncü maddede belirtilen her hangi bir fiilin önlenmesi ve sona erdirilmesi için gerekli gördükleri takdirde, Birleşmiş Milletlerin yetkili organlarından, Birleşmiş Milletler Şartı’na göre harekete geçmesini isteyebilir.

Madde 9

Sözleşmenin yorumlanması ve uygulanması

Sözleşmeci Devletler arasında, bu Sözleşmenin yorumlanması, uygulanması veya yerine getirilmesi ve ayrıca soy kırım fillerinden veya üçüncü maddede belirtilen fiillerin her hangi birinden bir Devletin sorumluluğu ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıklar, uyuşmazlığın taraflarından birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı önüne götürülür.

Madde 10

Orijinal metinler

Bu Sözleşmenin eşit ölçüde geçerli olan çince, İngilizce, Fransızca, Rusça ve İspanyolca metinleri 9 Aralık 1948 tarihini taşır.


Kaynakça:

- Timuçin Köprülü, Arş.Gör, Soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve TCK tasarısı, http://www.law.ankara.edu.tr/yazi.php?yad=985

- Geriye dönük uygulanabilirlik (2), Gündüz Aktan, Radikal, 10 Mayıs 2005

- N.Luxemborg, Terc. Sedat özden, Rusların Kafkasya’yı işgalinde İngiliz politikası ve İ.Şamil, Kayıhan yayınları, İstanbul, 1998.

- Ali Kasumov-Hasan Kasumov, Terc.Orhan Uravelli,çerkes Soykırımı, Kaf-Der, Ankara,1995

- Gen.İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul, 1958

- N.Berzeg, çerkes Sürgünü, Ankara,1996

- Antero Leitzinger, çerkes Soykırımı,















Sizde yorumunuzu eklemek için tıklayın.
Yorumlar
Tüm yorumları görüntülemek için tıklayın.
Eyüp - İstanbul
16 / 05
Soykırıma sadece Adigeler ve Abhazlar maruz kaldı diyenlerin tekrar tekrar okuması gereken bir tebliğ. Kaleminize yüreğinize sağlık sayın Karayel.