Arama

Rusya'nın gözünde Türk-Rus stratejik ittifakı
Birkaç yıl önce AB liderlerinden Valery Giscard d’Estaing, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabul edilmesi durumunda bu, AB’nin sonu olacak” demişti. AB’nin şimdiki yönetimi, bu tür şeyler söylememesine rağmen, muhtemelen Giscard d’Estaing’in görüşüne katılıyordur.
çünkü, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olabilmesi için sürekli yeni uydurma taleplerde bulunuluyor. Bilindiği üzere, Avrupa’da kimse ne Rusya’yı, ne de Türkiye’yi bekliyor. Zira her bakımdan bu iki devlet, hala çok büyük, güçlü ve kalabalık nüfusa sahip olup Lüksemburg, Belçika vb. küçücük ülkeler arasında erimeleri söz konusu değil. İşte bu nedenle akla şu düşünce geliyor: Bir zamanlar birbirleriyle kıyasıya savaşan ve birbirinden nefret eden iki büyük imparatorluğun halefleri olan Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti, acaba Avrupa’ya boş vererek, Avrasyalı iki halkın yararına birlikte yaşamaya ve çalışmaya başlasalar ne olur? Bu iki ülkenin, öylesine devasa ortak jeopolitik ve ekonomik potansiyeli var ki, diğer ülkeler bize gıpta ile bakabilir.
Tarihçiler, ülkelerimiz arasında 13 kez savaş olduğunu biliyor. Oysa, çarlık Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları çöktükten sonra aramızdaki ilişkilerde tamamen yeni bir dönem başlamıştır. Sovyet Rusya ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, genç iki devletin benzer çok şeye sahip olduğunun farkına vararak, 1921 yılında Dostluk ve Kardeşlik Anlaşmasını imzaladılar. O zamandan bu yana geçen yıllarda karşılıklı ilişkilerimizde inişli-çıkışlı dönemler olmuştur.
Fakat 15-17 yıl önce Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerde önemli bir dönemeç olmuştur. 1990’lı yıllarda milyonlarca Rus Türkiye’de bulundu. Bazıları oraya “bavul ticareti” yapmak için gitti, bazıları ise, oradaki güzellikleri, tarihi ve dini eserleri görmeye ya da Antalya’daki kumsallarda tatil yapmaya gitti. Hangi amaçla gittikleri önemli değil. önemli olan Rusların orada daima sıcak bir kabul görmesidir. Hatta bazı turistler, orada bulundukları sırada, kendilerini, evinde gibi hissettiklerini söylüyorlardı. Kuşkusuz bu sözler, rasgele söylenmiş sözler değildir.
Rusya ve Türkiye Avrasyalı iki güçtür. İki halkın zihniyetinin ve dünya görüşlerinin benzerliği, muhtemelen bu hususla açıklanabilir.Oysa bazı Rus politikacılar ve basın organları, “soğuk savaş” döneminden kalma eski klişelere hala bağlı kalarak, Türkiye’nin, Rusya’yı Kafkasya bölgesinden dışlayarak Orta Asya ülkelerinde nüfuzunu artırmaya çabaladığı fikrini halkımıza telkin etmeye çalışıyorlar. Buna karşılık olarak şu belirtilebilir: Birincisi, Türklerin, etnik kökenlerinin aynı olduğu ülkelerle sıkı ilişki kurması, Rusya için hiçbir tehlike oluşturmamaktadır. İkincisi, Rusya jeopolitik öncelikleri kesin olarak belirleyip yeniden güçlü bir devlet haline gelirse, sürekli olarak kötü durumlarda suçlu aramasına ve suni olarak “düşman imajı” yaratmasına gerek kalmayacaktır.
ülkemizde ayrılıkçı eğilimlerle mücadele eden bazı sözde “yurtseverlerimiz” nedense Türkiye’nin de aynı şeyi yapmasını beğenmiyor. örneğin, birkaç yıl önce öcalan yargılandığı sırada, bu kişiler tamamen anlamsız histeriye kapıldılar. Bu durumda insanın aklına şu geliyor: Eğer siz çeçen ayrılıkçılığın kökünü kazımak istiyorsanız, neden çocuklar dahil, binlerce suçsuz kişiyi öldürten terörist lider Abdullah öcalan’ı savunuyorsunuz? çifte standartlardan vazgeçip teröristleri “iyi” ve “kötü” olarak ikiye ayırmaktan vazgeçilmelidir. Zira, bu kişilerin tamamı cani ve amaçları ne olursa olsun bu kişiler, işledikleri kanlı eylemler için cezalandırılmalıdır.
Belli ki, son yıllarda Rusya ve Türkiye birbirlerini güvenilir birer ortak olarak tanıdılar ve aralarındaki ekonomik ilişkiler önemli derecede gelişme gösterdi. Uzmanlar, ülkelerimiz arasındaki işbirliğinin çok büyük potansiyele sahip olduğunu belirtiyor. Rusya ve Türkiye arasında stratejik ittifak kurulması, iki ülkenin kaderlerinde önemli bir adım olup bütün dünyadaki jeopolitik durumu kökten değiştirebilir. Rusya’nın kaderi Doğu’ya bağlıdır. Rusya Federasyonu’nun, Türkiye’ye yönelik adım atması, ülkemizin dış politikası açısından “yeniden doğuş” anlamına gelebilir.
ülkelerimizin, giderek köhneleşmekte olan Avrupa toplumundan bir şey kazanması söz konusu değil. Dolayısıyla iki komşu ülkenin stratejik ortaklığı, başta ne kadar hayali görünse de, günümüzde zorunlu hale gelmiştir. Daha önceden, Türk parlamenterlerinden Bülent Akarcalı, “Rusya ve Türkiye, önlerinde açılan perspektiflerden istifade edemezlerse, büyük imkanları kaçırmış olurlar” demişti. Bu olanakları asla kaçırmamak gerekiyor. Yoksa, Rusya ve Türkiye, yalnızca doğal kaynaklar ve işgücü kaynağı gözüyle bakılan iki ülke konumuna dönüşecektir. ülkelerimiz, yalnızca gerçek stratejik ortaklık düzeyine çıkarak, dünyada kendilerine layık yere sahip olabilirler.
Kaynak: 14 Mayıs 2007, islamnews.ru’dan Dünya Gündemi Gazetesi)

Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.