Kafkas Ada Medeniyeti’nin Ön Kolonları Pelasg-Abhazlar ve Doğu Akdeniz'deki İzlerine Dair -II-
Balkar Selçuk Biblos ve Abhaz Kolonileri Bölgede Kafkasyalılara ait somut kanıtların belki de en fazla karşımıza çıktığı yer eski Biblos kentidir. Biblos’un gelişmiş bir ticaret kenti olması ve Kafkasya’nın bakırına olan ihtiyacı Biblos ile Kafkasya arasındaki en önemli ticaret kaleminin bakır oluğunu ortaya koymaktadır. Yüzyılın başlarında bölgede yapılan kazılarda yüzlerce ufak heykelcik ve tablet bulunmuş ve bu nedenle kente “Biblos” adı verilmiştir. Bölgede bulunan kil tabletler tüm uğraşılara rağmen çözümlenememiş ve bilim adamları havlu atmıştır. Ne var ki Sovyetler Birliğinde yaşayan birkaç bilim adamı aynı dönemde Kafkas dilleri üzerine çalışmalar yürütmüşlerdir. N. Y. Marr ve G. F. Turçaninov gibi dilbilimciler Adıgece ve Abhazca üzerine yıllar süren çalışmalar yürütmüş ve sonunda Maykop kentinde bulunan bazı materyaller üzerinde Adıgece ve Abhazca olarak yapılan tercüme çalışmaları bu bilim adamlarını “Biblos” tabletlerinin de Abhazca olarak okunabileceği yolunda düşüncelere itmiştir. Turçaninov ondört yıl boyunca Abhazca üzerine yoğunlaşmış ve o güne kadar “Biblos”ta bulunan ve bir türlü okunamayan tabletleri Abhazca (Aşuva diyalektiyle) olarak okumayı başarmıştır. Turçaninov'un bu çalışması ve eserinin yayımlanacağının duyulması öncelikle Abhazya üzerinde sömürgeci eğilimleri olan Gürcistan'ın yerli bilim adamları tarafından; ardından da “Biblos” ve Fenike üzerine yoğunlaşan Sami ağırlıklı okumalara eğilimli bilim adamları tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Gürcü bilim dünyası temelde Abhazya'nın tarihi kökenlerini oluşturan “Kolhide” mirasına talip olduklarından, Abhazlar'ın bölgeden çıkıp Biblos kadar uzak bir bölgede koloniler kurduğu ya da Abhaz dilinin bu bölgeye yayıldığını görmek istememişlerdir. Yine de Turçaninov Kolhide ve Argonotlar arasındaki bağlantıya yoğunlaşmış ve bu tarihi isimleri Abhazca olarak etüt edip anlamlı sonuçlara ulaşmıştır. Ne var ki Sovyet Akademik dünyasının böylesi önemli olguları Abhazlar gibi az nüfuslu Kafkasyalı bir halka kaptırmak niyetinde olmadıkları kısa zamanda anlaşılmıştır. Turçaninov'un çalışmasının 1978 yılında Leningrad'da yayınlanacağı ilan edilmesine rağmen beklenen olmamış ve Sovyet Bilimler Akademisi baskılar karşısında geri adım atmış ve çalışma yayınlanamamıştır. Geç de olsa Kafkas dilleri üzerine araştırma yapan bilim adamları ortaya çıkmıştı ve bu bilim adamları Kafkasya'ya yaklaştıkça Yakındoğu ve Akdeniz havzasıyla ilgili bazı gizler ve tarihi bağlantılar kendisini göstermeye başlamıştı.
üstelik bu veriler ilginç bir şekilde hem eski Yunan'ı hem de Fenike'yi besliyordu. Bu durum karşısında Sovyet Bilim dünyasında daha baskın olan Gürcü ve Ari tezi savunanlar ve tabi ki Fenike-Sami ilişkisi üzerinde duran bilim adamları, ortaya çıkmaya başlayan bu Kafkasyalı “ekolü” baskı altına almaya ve eskiden olduğu gibi Kafkasyalı kabileleri “lokal” kılacak tezleri işlemeye başlamışlardır. Bu bağlamda hazırdaki “tez” en uygun olanıydı:
Turçaninov'un tercümesini Abhazca olarak yaptığı tabletler ve steller bizim Adıge Nart mitolojisiyle ilgili olarak öne sürdüğümüz bazı verileri destekleyen açıklamalar da içermektedir. Yapılan çevirilerde birden fazla kere Kafkasya'daki Güneş tanrısının adı geçmektedir. Yine bölgedeki Abhaz ve Ubıh kralların işbu Güneş tanrısının soyundan olduklarına vurgu yapılmakta, hatta ilginç bir şekilde Güneş tanrısının ülkenin halkı ve kralıyla konuşup onlara bilimlerini ve yazılarını korumalarını tavsiye ettiği, bunun için de bazı bölgeleri tutmalarını ve düşmana geçit vermemelerini tavsiye ettiği görülmektedir. Yine yapılan çevirilerden anlaşıldığı kadarıyla Biblos ile Batı Kafkasyaarasında özellikle Ubıh ve Abhazların sıkı bağlarının olduğu bölgede çok fazla Abhazyalı insanın yaşadığı, bunların içerisinde toplumun farklı tabakalarından kişilerin bulunduğu anlaşılmaktaydı. Kaçırılıp Fenikeliler'e satılan bu Abhaz ve Ubıhlar Biblos'ta isyanlar çıkarmış ve bağımsızlık için mücadeleler vermişlerdir. Tüm bunlarla birlikte, Biblos'un uzun süre Mısır’a ve Friavunlara bağlı olduğu ve Deniz Kabileleri'nin büyük saldırılarından pek etkilenmediği anlaşılmaktadır. özellikle Abhazya'lı kral Ptu'nun Biblos'ta esaret yaşadığı dönemde Biblos tamamen Mısır'ın siyasi ve ekonomik etkisi altındaydı. Bu dönemlerde Mısır'da 11. ve 12. sülaleler hüküm sürmüştür. Deniz Kabileleri Kıbrıs, Ugarit ve Amurru' ve Hitit ülkelerini işgal etmelerine ve Mısır'a saldırmalarına rağmen, Biblos'un bu saldırılardan etkilenmemiş olması ilginçtir. Mısır'ın yönetim memuru olduğunu belirten bir ünvan taşıyan Biblos hükümdarları, diğer Asya kent ve kabilelerinin “şefleri”nden daha üstün bir konuma sahip olmuştur. Biblos'ta Mısır yazısı ve takvimi kullanılmıştır. Mısır tanrılarına tapılmış; Biblos'lu hükümdarların adlarına scrabeusların üzerinde bile rastlanmıştır.2 Biblos Tabletleri ve Güneş Tanrısı çalışmanın daha önceki bölümlerinde Güneş Tanrısı’nın Kafkasya ile olan ilişkisine değinmiş ve ölüler ülkesi Kafkasya'ya yolu düşen mitolojik kahramanların bu tanrıyla karşılaştığına dikkat çekmiştik. Nitekim Sümer mitolojisindeki Gılgamış, Odisse'de Ulisse ve eski Mısır'da Horus ölüler ülkesi Kafkasya'ya yaptıkları seyahatlerde her zaman bu tanrıyla karşılaşmış, konuşmuş ya da ondan işaretler almışlardır. Bu tanrının çerkes Nart mitolojisindeki adının Nart Amış olduğunu da belirtmiştik. Turçaninov Biblos tabletlerinden hareketle yaptığı çözümlemelerde bu güneş tanrısının adının “Ai” olarak bilindiğini ve bazen “Amra-Mar” olarak ta geçtiğini belirtmektedir. çevirilere konu olan birçok tabletten ikisinde bu tanrıya ait anlatılar dikkat çekmektedir. Biblos'tan D Bronz Tableti'nin ön ve arka yüzünde şu ifadeler yer almaktadır:
Metinde dikkat çeken ilk ve en önemli ayrıntı Kartaca ve Fenike kültürününde sahiplendiği Tana bayramının ve ana tanrıça Tana'ya kurbanlar sunulması geleneğinin anavatanının Abhazya olduğunun anlaşılmasıdır. Fenikeliler bu anmayı Tanit adıyla adlandırmışlardır. Turçaninov'un çevirisini yaptığı tabletlerde aslında hayli trajik bir hayat hikâyesi saklıdır: Tabletteki metin, eski Aşuva'daki; bu yazının savunucusu kral Ptu'nun halk üzerindeki otoritesini; gerici yöneticilerin bu nedenle onu kıskanmalarını; kral Ptu'nun yakalanıp, Biblos'a köle olarak satılmasını; Aşuva yazılarının Aşuva'dan Biblos'a taşınmasını ve bu yazının adı metinde geçmeyen “Baal seçkinine”, yani Fenike-Biblos kralına verilmesini anlatmaktadır.4 Başka bir tablette ise Abhaz kralı Ptu'nun Biblos'tan Abhazya'ya yazdığı mektubun bir örneğine rastlanmaktadır. Turçaninov Abhazların (Aşuva) Biblos'ta yaşadıkları bölgenin adının “Laha” olduğunu ve bu bölgeye ilk gelenlerin Abhazya'nın Lıhnı adlı bölgesinden gelmiş olabileceğini iddia etmiştir. Turçaninov'un yaptığı çevirilerde Güneş tanrısına dair bazı verilere rastlar ve Abhaz ve Ubıh krallarının kendilerini bu tanrının soyundan geliyor kabul ettiklerini söyleyip Güneş tanrısı ile krallar arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışır, Turçaninova'a göre Abhaz kıralları Güneş tanrısının soyundan geldiklerine inanmaktaydılar (Daha önce çerkes kralları olan Pşı’ların da buna inandıklarını söylemiştik). Argonotlar döneminde bölgede kral olan Ayet Güneş tanrısının oğlu ve Kirkenin erkek kardeşiydi. Onun soyundan gelen Kral Saulak ile ilgili olarak yazar şunları dile getirmiştir: “Kolhide'de Ayet'lerin soyundan gelen Saulak hüküm sürüyordu...”Kendi atasından her ne kadar 12 yüzyıllık bir zaman aralığı bulunsa da, kral Saulak kendini Ayet'in neslinden sayıyordu. Kendini Maranı'nın (Güneş Tanrısı) kuşağından ve aralarında en azından 6-7 yüzyıllık bir zaman farkı olan Aya kalesinin sahibi kral görüyordu. Gelenek böyledir.5 Biblos tabletlerinden de anlaşıldığı gibi çerkesya ve Kolhide'nin eski kralları kendilerinin Güneş tanrısının soyundan geldiklerini iddia etmekteydiler. Bu gelenek Türkiye çerkeslerinde de korunmuş olmalıdır ki, Türk kurtuluş savaşında İstanbul ile Ankara arasındaki ayrışmada Padişahın ve Ankara’nın saflarında yer alıp kendi aralarında çatışan Anzavur Ahmet ile çerkes Ethem'in Düzce bölgesi çerkeslerinin himmetiyle barıştırılmak üzere bir araya getirildiklerinde Anzavur Ahmet'in, “Ben Güneşin ışıklarından yaratıldım sen ise kara topraktan yaratıldın!” diyerek çerkes Ethem'i aşşağıladığı söylenmektedir.
Biblos Tabletlerinde Tana ve Seteney Turçaninov'un üzerinde çalıştığı tabletlerde mitolojik tanrı isimleri dikkatini çekmiş ve konu üzerine eğildiğinde Beygua ömer'in 1971 yılında yayımladığı Abhaz Mitolojisi Anaç Mı? adlı eserinde Atana ile ilgili belirttiği bazı noktalara göndermede bulunmuştur. Turçaninov, bilgi tanrıçası Atana'nın adının ve “Tanap” bayram gününün de tabletlerde ifade edildiğini görmüştür. Metne göre bir yorumda bulunan Turçaninov Abhazya'dan kaçırılan kral Ptu'nun kaçırılma nedeninin bilgi tanrıçası Tana -Atana-ya sunulması gereken kurbanları sunmayı terk etmesi olduğunu belirtir. Ne olursa olsun Athena'nın Mö 19. Yüzyılda yazılan bir metinde yer alması Yunan mitolojisinin Kafkasyalı kökenlerinden birisinin daha açığa çıkması demektir.
Yukarıdaki metinde bilgi tanrıçası Tana’nın(Athena-Seteney) adının geçmesinin dışında Abhazya'daki eski bilginlerden, bilgi sütunlarından işlenip çoğaltılan ve Biblos kralına gönderilen kil tabletlerden ve Biblos'ta yaşayan Aşuvalardan söz edilmektedir. Kral Ptu Biblos'ta Lıh adlı bölgede diğer Aşuvalar ile ancak köle olarak yaşamak zorunda kalmış ve ülkesi Abhazya'ya bir de mektup yazmıştır. Bu mektup Biblos'ta bulunan ve A Steli olarak bilinen tablettir. Yine Abhazya'lı yazıcı ve bilginlerin üzerinde önemle durdukları bilgiler ve yeniden yazılıp Biblos kralına gönderilen tabletlerden söz edilse de bu tabletlerde yer alan bilginin ne olduğuna dair bir açıklama yer almaz. Yine de bu bilginin atalardan ve bilgi tanrıçası Tana'dan gelen bir gleneğe ait olduğu kesindir.
Ptu'nun Biblos'a ulaştıktan sonra ülkesindeki kardeşiyle mektuplaştığı görülmektedir. Bu mektubun da ana teması yine yazılar- bilgiler ve kil tabletlerdir. Ptu'nun ülkesinin yazısı ve bilgisine çok büyük önem verdiği anlaşılmaktadır. Ancak ne yazık ki düşmanları bu yazıyı ve bilgiler içeren tabletleri çalmaktadırlar. Kral Ptu'nun insanları tarafından çok sevildiği anlaşılmaktadır. çünkü o kaçırıldığında halk toplanmış ve onu kaçıranlara beddualar etmiş ve bunu da bir tablet üzerine aktarmıştır. Yukarıdaki B bronz İspatula'nın iki yüzünde Abhazca olarak bir beddua yer almaktadır. İspatula metni Aşuva'da, Aşuva kralı Ptu'yu yakalayan ve Biblos'a köle olarak satan Tram'ları9 denizde ele geçirmeyi ve yok etmeyi sağlaması için, kutsal kurbanın iki payını su-tanrıçasına (su Ana'ya) adanmasına dair rahibin soydaşlarına okuduğu beddua biçiminde bir söylevi içermektedir.10
Biblosta bulunan tablet ve stellerde aktarılan hikâyeler bir dönemden sonra trajikleşiyor. Kral Ptu ülkesinde sevilen bir kral olmanın yanı sıra atalarından kalan yazı ve bilginin de muhafızı olarak anılmaktadır. Biblos'a götürüldükten sonra kardeşine yazdığı mektuplarda bu konular öne çıkıyor. Bir süre sonra kral Ptu kardeşinin kendisini özgür bıraktırmasını ve bunun için gereken bedeli ödemesini istiyor. Ancak zaman sonra Abhazya'dan kaçarak Biblos kentine gelen bir Abhaz, kral Ptu'ya kötü bir haber getiriyor. Abhazya'dan kaçan ve Biblos'a gelen bu köle, kral Ptu'yu bulup ona Abhazya'da bıraktığı kardeşinin öldürüldüğü haberini veriyor. Ve işte bu nedenle de Abhaz kralı Ptu'nun taş ustası Bağ adlı kişiye yazdırdığı bütün mektuplar ve tabletler Abhazya'ya gönderilmeden Biblos'ta kalıyor. çünkü mektupları Abhazya'da alacak ve mektuplarda istenen şeyleri yerine getirecek kişi artık ölmüştür. Mö 1900 yılına tarihlenen bu tabletlerin günümüze aktardığı işte böyle bir hikâyedir.
Antik çağlarda Biblos, Ege Adaları ve Abhazya arasında korsanlıklarıyla ünlü kabileler yaşamıştır. Onlar kıyılardaki şehirleri yağmalar elde ettikleri ganimetleri aralarında paylaşır ve başka limanlarda satarlardı. Karialılar ve Lelegler bu kabilelerin en ünlüleriydi. Onların bölgedeki egemenliklerini Kral Minos engellemişti. Bazı kaynaklara göre Kral Minos12 Mö 1300'lü yıllarda Karia-Leleg'lerin Ege Denizi'ndeki hâkimiyetlerine son vermiş ve onları adalardan sürmüştür. Homeros'un eserinde korsanlık ve yağmacılık yapanlar bununla övünmekteydiler. öyle anlaşılıyorki eski çağlarda korsanlık çok ta illegal sayılmamaktaydı. Karia-Lelegler Batı Kafkasya ile Akdeniz havzası arasındaki her bölgede korsanlık yapıyor olmalıydılar. Bunun Batı Kafkasya açısından ispatı Biblos'ta ele geçirilen tabletlerdir. Tabletleri dikkatle okuduğumuzda Abhaz kralı Ptu'yu kaçırıp Biblos'ta satan, Abhazya'nın bilginlerini ele geçiren, yazısını ve tabletlerini yağmalayan düşmanlardan söz edilmektedir. Bu düşmanlar gemilerle korsanlık yapmaktadırlar ve Batı Kafkasya'dan Biblos'a ulaşacak büyük gemileri olduğu açıktır. Turçanınov'un yaptığı çevirilerde gemileriyle korsanlık yapan bu halkın adı Tram olarak okunmuştur. Tram'lar bir soy olarak Abhazların arasında yaşarlar. Ancak Mö 1900–1700 arası dönemde Tram'ların Abhazlarca düşman olarak anıldığı tabletlerden anlaşılıyor. üstelik bu düşmanlar deniz aşırı bir yerden gelip Batı Kafkasya'nın ve muhtemelen Karadeniz tamamında korsanlık yapıyorlardı. Turçaninov'un çevirilerinde Tram adıyla kendisinden söz edilen bu korsan halk Karia-Lelegler olmalıdır. Bir kere bu erken dönemde Dorlar ya da Akhalar'dan söz etmek mümkün değildir. Bu dönemde Ege bölgesinde Karia-Lelegler, Pelasglar ve Kaukonlar gibi kabilelerden söz edilebilir ve bu halkların hepsi temelde Kokozoik'tir. Turçaninov'un tercümelerinden öğrendiğimiz Tram ismine en yakın isim Karia-Leleg'lerin ulusal ismi olan Trmml'dir. Abhaz kralı Ptu'yu kaçıran Tram’lar kendilerine ulusal dillerinde Trmml, ülkelerine ise Trmmisa diyen Karia-Leleg'ler olmalıdır.13 1Mö 3000 li yıllar aynı zamanda Kafkasyalı kabileler olan Thrak-Pelasg-Ligür-Kelt-Med-Kassit gruplarının hem Kuzey Hindistan'a hemde Avrupa ve üzerinden Afrikaya kadar yayıldıkları bir dönemdir. bkz Namitok Origines des Circassiens. Yine Thrakya da 400 Kafkasya'da 2500 kadar olan ve Kafkasya'dan Kuzey Hindistan'a adar yayılan Dolmenlerin bu göç hattında olduğunu söylemekte mümkündür. Bazı bilim adamları Dolmen kültürünün Kafkasya'ya Hindistandan geldiğini ileri sürmüşlerdir. Bkz.Vilademir İvanoviç Markovin, Cüce Evleri İspunlar-Kuzey Batı Kafkasya Dolmenleri, çev: Orhan Uravelli, Kaf-Dav Yayınları, 2007, Ankara, s. 19–20. 2Erig Hornung, Mısır Tarihi, s.71. 3Turçaninov, Kafkasya'da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının çözümlenmesi, s.117–139 4Turçaninov, Kafkasya'da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının çözümlenmesi, s.117–139 5Turçaninov, Kafkasya'da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının çözümlenmesi, s.184. 6Burada adı geçen Tana Adıgelerin Seteney Yunanlıların ise Atena adını verdikleri tanrıçasıdır. 7Turçaninov, Kafkasya’da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının çözümlenmesi, s,138–139. 8Turçaninov, Kafkasya'da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının çözümlenmesi, s.150 9Tram Abhaz bir sülale adı. 10Turçaninov, Kafkasya’da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının çözümlenmesi, s.140. 11Turçaninov, Kafkasya'da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının çözümlenmesi, s,166. 12Bazı kaynaklar Minos adını Firavun gibi bir kraliyet lakabı olarak kabul ederler. 13Likya ve Ugarit arasındaki denizcilik faaliyetleri ve Likyalıların bölgedeki etkisiyle ilgili olarak bkz. Oktay Akşit Likya Tarihi,İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları İstanbul 1967 s. 92-94. |