Giranduko Berzeg
Saşe(Soçi) bölgesinde Mıtıkhuasua köyünde dünyaya geldi. çocukluğuda dahil olmak üzere nerdeyse tüm yaşamı savaş alanlarında geçti.İlk büyük başarısını 1841 yılında Sohum’a düzenlediği harekatla kazandı. Ve bu yılın sonunda dönemin en büyük liderlerinden amcası Degumuko Berzeg’in görevlerini devir alarak çıle Thariveu Xase(çerkes Milli Meclisi)nin Thamathe’leri arasında Vubıh eyaletini temsilen yer aldı.
Kafkasya’da lider olabilmek için gerekli tüm vasıflara sahip olan Girandük halkının sonsuz bağlılığını kazanarak 20 yılı aşkın bir süre Kuzey-Batı kuvvetlerinin komutanlığını yaptı. 1853 yılında seçildiği çıle Thariveu Xase’nin Başkanlığını 1860 yılına kadar sürdüren Hacı Girandük bu süre içerisinde 1854 yılında Karadeniz kıyılarındaki rus kalelerinin tekrar ele geçirilmesi de dahil bir çok başarıya en üst düzeyde adını yazdırdı. Ancak kuzey-doğuda olduğu gibi kuzey batıda da tükenen kuvvet kaynakları rusların Kuzey Kafkasya’yı istilasına olanak tanıdı ve 1864 büyük çerkes sürgününde oda halkıyla aynı yazgıyı paylaşarak dönemin osmanlı topraklarına gitmek zorunda kaldı; “Bizler milli savaşımızı kaybetsek de insanlığımızı kaybetmeyeceğiz.Bizi yenen düşmana bu zaferi kazandıranlar da bizim kendi insanlarımız oldu.Bu gün Anayurdumuzu boşaltıyoruz.Ama o kalbimizden asla çıkmayacak.Bugün için terketsek de o içimizdedir asla unutamayız.Anamız gibi sevdiğimiz yurdumuzu gözümüz arkada bırakıyoruz!...” Beraberindeki insanlarla Anadoluya gelerek Manyas’ta Yeniköy’e yerleşen Girandük, 1877 yılında Osmanlı ve Rusya arasında “93 harbinin” başlaması üzerine, 100 yaşını geçtiği halde ezeli düşmanıyla savaşmak üzere eline kılcını aldı ve 5000 çerkes gönüllüden oluşan “Kuva-i Muavene” adlı birliklere komutanlık yaptı. Oğlu İslam Bey’i de şehid verdiği , Kuzey Kafkasya lehine bir sonuç çıkmayan 93 harbinin ardından Manyas’a dönen Hacı Girandük Berzeg hayata gözlerini burada yumdu. Bıraktığı vasiyet, bu gün Kuzey Kafkasya Davası için çalışan insanların belleğinde tazeliğini korumaktadır; “Yurdumun bağımsızlığı için, yaz sıcağında yanan bir taş gibi tüm yaşamımı kalbim yanarak geçirdim. Savaştan fırsat bulduğumda, bir elimle yaramdan akan kanı durdurmaya çalışırken, öbür elimle mısır pastasını bir ağacın altında halkımın en küçüğüyle paylaştım.ömrüm attan inmeden savaşlarda geçtiği için, doğan çoçuğumu bile ancak ata binecek kadar büyüyüp dizgin elinde karşıma geldiği zaman tanıdım.Vücudumda otuz beş yıl boyunca düşmanın kılıç ve kurşunlarının açtığı onaltı yara var. Ve uğurlarında bu zorluklara katlandığım insanlar peşime düşmüş ağlıyor, Allah rızası için bizleri bırakma diye haykırıyorlar... ...Bir gün atımın üstünde ve kılıcım elimde yurduma geri döneceğim...Eğer dönemeden ölecek olursam, bedenimden hiç değilse bir parçayı Anayurduma getirin ve köyümün mezarlığına gömün!..