Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Gürcü Parlamentosunun, Çerkes Soykırımını Tanımasının Ardındaki Hesaplar

20 Mayıs 2011’de Gürcü Parlamentosu genel bir toplantıda Batı Kafkasya’daki 1860 - 1870 olaylarını “Rus İmparatoru tarafından çerkes halklarına karşı işlenen bir soykırım suçu” olarak tanımlayan bir karar aldı. Bu durum, Gürcü siyasal eliti arasındaki on sekiz aylık tartışmanın zirvesini oluşturdu.

Şunu vurgulamalıyız ki, bu tartışma 19. yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen olayların gerçekten yaşanıp yaşanmadığı ile ilgili olmayıp, Rusya ile Gürcistan arasındaki mevcut ilişki üzerine temellendirilmiş bir tartışmadır.

Gürcistan’ın kendi içerisinde bile hiç kimse, bu kararın Gürcistan yönetimi tarafından verilen siyasal bir kararın sonucu olduğunu; çerkes halklarına tarihi adaletin tanınması ile ilgisi olmadığını inkar etmez.

Aslında, bu karar Tiflis’teki resmi yönetim tarafından 2008 Ağustos'undaki olayları takiben geliştirilen stratejinin bir parçası olarak düşünüldü. Gürcistan’ın Rusya tarafından ezici bir askeri yenilgiye uğratılması sonrasında olaylar Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının tanınmasıyla sonuçlandı.

Bu yeni koşullar Mikhail Saakashvili’yi Gürcistan’ın stratejisini bütünüyle yeniden düşünmeye itti. O ana kadar Gürcistan Devlet Başkanının davranışları ondan önce gelen Eduard Shevardnadze’ninkilerden çok farklı değildi. Tiflis’teki resmi yönetim, Gürcü - Abhaz ve Gürcü - Oset çatışmalarına barışçıl bir çözüm getireceğine dair kamuya verdiği taahhüdüne rağmen, kaybolan toprakları geri kazanmanın tek yolunun güç kullanmak olduğu fikrinden hiç bir zaman kurtulamadı.

Mayıs 1998’de Gal bölgesinde bir hafta süren savaş ve 2001 yılında Kodor Vadisi'nde Ruslan Geleyev tarafından komuta edilen bir tümentarafından gerçekleştirilen başarısız çeçen - Gürcü birleşik saldırısı Gürcü otoritelerinin iştahını kabarttı ve doğru yolu izlediklerine dair inançlarını pekiştirdi.

Ta ki 2008 yılındaki savaşa kadar. Bu savaş, Gürcü tarafında 1998’de olduğu gibi partizanlar tarafından, ya da 2001’deki gibi çeçen tümentarafından değil, iyi donanımlı ve eğitimli bir düzenli ordu tarafından gerçekleştirilen savaştı. Bu savaş, Abhazya ve Güney Osetya ile olan anlaşmazlığın sadece güç kullanılarak çözülebileceği yanılsamalarının tümünü bir anda yıktı. Dahası, bu devletlerin güvenliğinin garantörü Rusya, bu devletleri şu anda bağımsız devletler olarak tanımaktadır.

Bu tarihten sonra Gürcistan, “toprak bütünlüğünü” yeniden kazanmasını engellediği için Rusya'yı bir numaralı düşmanı olarak belledi.

Rusya’yı askeri olarak yenmek gerçekçi bir seçenek değil. Buna rağmen, eğer Gürcistan Kuzey Kafkasya halklarının desteğini temin edebilir, Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri içerisindeki Rus egemenliğini sarsabilir ve hatta belki ondan uzaklaştırmayı başarabilirse –Abhazlar ve Kuzey Kafkasya halkları ve özellikle onların Kabarday, çerkez ve Adige kardeşleri, v.d. (Gürcistan’la yapılan savaş sırasında ve sonrasında Abhazya’yı aktif bir şekilde desteklemiş olanlar)- o zaman Gürcü yönetimi kaybedilmiş toprakları yeniden kazanmanın tamamen mantıklı bir ihtimal dahiline girdiğini görebilirdi.

Bu aslında Gürcistan tarafından takip edilen stratejinin, Sohum tarafından nasıl algılanmakta olduğunu da gösteriyor.

özellikle Kuzey Kafkasya’ya yayının hedeflendiği “Pervy Kavkazskyi (PIK)” televizyon kanalının kurulması,

Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerindei yaşayanlar için vize gerekliliğinin kaldırılması,

Ve şimdi de çerkes soykırımının tanınması, Gürcistan’ın, mevcut stratejisini yönlendirdiği istikamette çalıştığını gösteriyor.

Aslında, Gürcistan’la yapılan tartışmalarda, farklı noktalar üzerinde durulsa da, bunu gizlemek için herhangi bir teşebbüste bulunulmadı.

özellikle, soykırım kararı üzerine yorum yapan ünlü Gürcü siyaset bilimci Alexandr Rondeli bunu “Gürcistan’ın Kuzey Kafkasya’daki imajını geliştirmek istemesi” olarak açıklıyor. Uzman, Radyo Svoboda’daki bir röportajında durumu şöyle özetliyor: “Tüm bunların -PIK’i kurmaları ve vize gerekliliğini kaldırmaları- nedeni budur. Kuzey Kafkasya bizim için çok önemli bir konu: onun bizimle olan ilişkilerinde gelecekte meydana gelebilecek herhangi bir istikrarsızlık ya da bozulma, olumsuz sonuçlar doğurur.” ii

çerkes Halklarından gelen olumlu tepkiye bakarsak, Gürcistan’ın onlar tarafından algılanan imajı soykırımı tanımasının ardından belirgin bir şekilde gelişmiş görünüyor.

Tiflis'in “soykırım” kartını oynamaya devam ederek ve Soçi’de yapılacak 2014 kış olimpiyatlarını boykot organizasyonuyla bu imajını ayaktatutarak mevcut başarısını devam ettirmeye çabalayacağı kesin.

Bu boykot, Olimpiyatların, 19. yüzyılda Rus-Kafkas Savaşı sonucu çerkes halklarının sürüldükleri yerde yapılmak istenmesi gerçeğine dayanıyor. Gürcistan boykotun, sadece dünya çapındaki çerkes diasporası tarafından değil, aynı zamanda Avrupa devletleri, özellikle Baltık cumhuriyetleri tarafından da destekleneceğini umuyor.

Yalnız Tiflis’in şunu fark etmesi gerekiyor: Reelde bu boykotun Olimpiyatları bozma şansı çok düşük.

Bununla birlikte, bu konunun etrafında yürütülen medya çalışmaları, Gürcistan’ın, Rusya ile işbirliği artmakta olan Abhazya'yla, Rusya İmparatorluğunun halefi Rusya Federasyonu'yla uzlaşma durumundaki çerkes dünyası arasına bir sınır çizme girişiminin devam etmesine izin veriyor.

Sırf soykırımı tanıma kararı bile şimdiden Tiflis için bazı sonuçlar getirdi. Abhazlar ile çerkesler arasındaki ilişkilerin irtifa kaybettiğine dair bazı kanıtlar bile var.

Abhazya, Gürcistan’ı baş düşmanı olarak gördüğü için, Abhazlar Adigelerin Gürcistan’ın girişimine çok sevinmesini anlayamıyor; çerkesler de, Tiflis’teki yönetim soykırımı tanırken Abhaz dostlarının bu konuda neden sessiz kalıp hiç bir şekilde karşılık vermediğini anlayamıyor.

Gerçekte, Sohum’daki otoriteler Gürcistan’ın çerkez soykırımını tanıması tartışmasına hiç bir şekilde cevap vermediler.

Bu olaylar -yaklaşık 150 yıl önce meydana gelen- üzerindeki görüşlerini açıklamaları istendiğinde yerel uzmanlar, 1997 yılında Abhaz parlamentosu tarafından alınan bir karara işaret ettiler: “19. yüzyıldaki Abhaz-Abaza Sürgünü üzerine”.iiiBu karar, Abhaz - Abazaların toplu katliamı ve 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na sürgününü insanlığa karşı işlenmiş ağır bir suç olarak tanıyor.

Bununla birlikte, bu kararın geçmişte Boris Yeltsin’in Rusya Devletbaşkanı olduğu zamanda -Kremlin’in Abhazya’ya karşı tavrının, en hafif deyimiyle iyilikseverlikten uzak olduğu bir zamanda- alındığını göz önüne alırsak, böyle bir kararın bugün, Moskova ile Sohum arasındaki ilişkilerin asla iyiye gitmediği bir zamanda, herhangi bir başarı şansı olup olamayacağını merak etmek mantıklı olur.

Bu, kuramsal fakat cevabının “evet” den çok “hayır” olma şansının çok daha muhtemel olduğu bir soru.

Bununla birlikte gerçekte “Rusya İmparatorluğunu Abhazlara karşı soykırım işlemekle suçlayan karar”ın geçersiz olma ihtimali yoktur.

Diğer taraftan Abhazlar, Gürcistan’ın soykırımı tanıma gündeminin, mevcut Gürcistan - Rusya ilişkilerine göre belirlendiğine ve 19. yüzyılın ikinci yarısındaki olayları yeniden yorumlamak ile bir ilgisi olmadığına dair çerkezleri etkilemek için her türlü çabayı gösteriyor.


Karar çerkeslerle sınırlı olup, aşağı yukarı çerkeslerle aynı kaderi yaşayan Abhaz soykırımına dair herhangi bir imada bulunmadığı için siyasal amaçlı olduğuna şüphe bırakmamaktadır.Bu soğuk Kafkas Savaşı’nda çerkesler ve Abazalar Rus İmparatorluğuna karşı birlikte mücadele ettiler ve her ikisi de büyük bir kısmı Türkiye’ye giden nüfuslarıyla bunu pahalıya ödediler.

Halbuki Gürcistan samimiyse, çerkes soykırımı gibi Abhaz soykırımını da tanımalıydı; fakat siyasal hesaplara yenilmiş görünüyor. çünkü tanısaydı, bu hal mevcut Gürcü yönetimine somut sorumluluklar yüklerdi.


19. yüzyılın sonunda Abhazya’nın nüfusu azaltıldıktan sonra boşalan topraklara Gürcüler yerleştirildi.Fakat Gürcü yönetiminin sırf Abhazlar arasındaki itibarını yükseltmek için bu hassas konuyu es geçtiğinden şüphe yok.


Gürcistan, soykırımı tanımasını keskin bir şekilde çerkeslerle sınırlayarak –bu şekilde Adige halklarıyla düzgün ilişkiler oluştursa bile (çerkeslerin Gürcü kararından elde edebilecekleri tek faydanın ahlaki fayda olması nedeniyle)- gelecekte diğer komşularıyla yaşayabileceği zorlukların tohumlarını ekiyor da olabilir. Şimdi de Ermenistan Gürcistan'dan “Türklerin Ermeni soykırımını” tanmasını isteyebilir. Dahası, Pontus Rumları ve Ahıska Türkleri ile ilgili olarak Gürcistan’ın kendi içerisinden de soykırım soruları gelebilir.

NOTLAR      

i Bu makale basıma gittiği sırada, Gürcistan Kazbegi’deki - Yukarı Lars sınırı kontrol noktası - vize gerekliliğini (Rusya vatandaşları için) değiştiriyordu. Bkz. “Gürcistan Larsi’deki Rus vatandaşları için vize imkanı veriyor”, Sivil Gürcistan, 4 Temmuz 2011. http://www.civil.ge/eng/article.php?id=23700

ii Bu röportaj ve konu ile ilgili diğer görüşler Rusça olarak şu adreslerde mevcuttur. http://www.ekhokavkaza.org/content/article/24184058.html ve http://www.svobodanews.ru/content/transcript/24214015.html

iii Rusça olarak şu adreste mevcut:http://aiaaira.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1458%3A-xix-&Itemid=116

_____________________________________________________

Kaynak  : International Alert, 19 Temmuz 2011

Yazan     : İnal Haşig / Sohum

Tercüme: Elif Kuşba








Sizde yorumunuzu eklemek için tıklayın.
Yorumlar
Tüm yorumları görüntülemek için tıklayın.
zeki görgü - Ankara
19 / 08
Sayın;İnalHaşig yazmış olduğunuz makalenizi dikkatlice okudum,çok teşekkür ediyorum.Çerkes soykırımından önce Gürcü soykrımı konusunu gündemlerine alsaydılar Gürcü parlamentosu ve aydınları daha inandırıcı olurlardı.İnşallah bizim halkımızda Gürcü yönetiminin oynamak istediği oyunu anlarlar.Sevgi ve saygılarımı iletiyorum,daraza itabup.Halbad Zeki