Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Meşbaşe İshak

Murat özden

Maykop / 8 Eylül 2011


İstanbul'a dönmemize bir gün var...

Canımız çok sıkkın. (Aslında şanslı bir güne uyanmışız ama farkında değiliz.)
Canımız sıkkın; zira Yılmaz ölmez arkadaşımızı (nam-ı diğer Yılmaz amca),
geçirdiği kalp kirizi nedeniyle dün sabah erken saatlerde Maykop Devlet Hastanesi'ne yatırmışız.

Ve kolumuz kanadımız kırılmış gibi...

çaresiz bekliyoruz.

üstelik burada bir kişiyi hastaneye yatırınca, mümkünü yok bir haftadan önce çıkarmazlar, tepeden aşağı tetkikten geçirirlermiş.

“Kaçırsak mı acaba?” diyerek Orhan Halman arkadaşımızla birlikte hastaneye gidiyoruz.

Bu arada Maykop'a yerleşmiş Yalovalı arkadaşımız Doğan Yüksel de erkenden hastaneye gelmiş, orada bekliyor. Kardiyoloji bölüm başkanının vunekoşi olduğunu söylüyor Doğan bize.

Birlikte doktorlarla görüşüyoruz, "Durumu iyi. Tetkikler yarın öğleden sonra sonuçlanır" diyorlar.

Birşeyler yapmak istiyoruz ama yapacak ne var ki?

Boynumuz bükük ayrılıyoruz hastaneden.

Yürüyerek tekrar Dişeps Cafe'ye geliyoruz.

Sanki bütün yollar Dişeps'e çıkıyor burada. Görebileceğiniz herkesi Dışeps'in çevresinde görebiliyorsunuz; herkes buraya mı yönlendiriliyor ne? Hayret!
Oturup, birer çay içip nefesleniyoruz.

***

Programımızda saat 15.00'de Adığe edebiyatının kurucusu çeraşe Tembot'un adını taşıyan müzede yapılacak anma etkinliğine katılmak var.

Buruk bir şekilde saatin dolmasını bekliyoruz.

Aslında görüşmek istediğimiz daha pek çok kişi ve kurum olmasına rağmen, Yılmaz amcanın hastalığı şevkimizi iyice kırmış durumda.
Biraz oturduktan sonra, “Yarın İstanbul'a döneceğiz. Tembot'u anma programından önce birkaç parça hediyelik eşya alsak” diyorum Doğan'a.

Sonra da kalkıp Düzce'den anavatana yerleşmiş Zeki Devrim'in hediyelik eşya dükkanına gidiyoruz birlikte.

Orjinal birkaç parça hediyelik seçmeye çalışıyorum ama paralar da iyice suyunu çekmiş vaziyette. Neyse, son rublelerimizle birşeyler alıp çıkıyoruz dükkandan...

...

Programa daha vakit var.

Doğan bizi Resim Müzesi'ne götürüyor.

Gerçekten muhteşem bir bina...

Burayı resim ve heykel müzesi gibi sürekli sergi alanı olarak kullanıyorlar.

Sürekli etkinlik var.

Staş Yuri'yle tanışıyoruz burada.

Bu olağanüstü sanatçıyla tanışmak moralimizi yükseltiyor, yüreğimizi büyütüyor. Birkaç satırla geçiştirilecek biri değil Staş Yuri. Onun için bu muhteşem sanatçıyı sizlere bir başka yazımda anlatacağım.

***

Tekrar Dişeps'e geliyoruz.

çetaw İnal'la, Şamil özbek'in masasına oturuyoruz.

çetaw İnal, "Kardeşim, geldiniz, yarın da gidiyorsunuz. Daha bir Bismillah bile diyemedik yahu" diyor ve bu son akşamımızda bizi akşam yemeğine davet ediyor. Bunu güzel geçecek bir akşamın müjdesi olarak değerlendiriyorum ve mutluluğum biraz daha artıyor.

***
...Ve çeraşe Tembot müzesine geçiyoruz hep birlikte.

Mütevazi ama anlamlı bir toplantı gerçekleşiyor.
Toplantı bitince Yediç Batıray özbek, "Sizi üniversiteye götüreyim, Adiğe dili ve edebiyatının öğretim üyeleriyle tanışırsınız" diye bir teklifte bulunuyor.

öbür taraftan Yenemıko Mevlüt Atalay, "Meşbaşe İshak'ın yanına gidiyorum, gelirseniz sizi de tanıştırırım" diyor.

Birden kalp atışlarım hızlanıyor ve kulaklarıma inanamıyorum adeta.

Adığe edebiyatının yaşayan efsanesi Meşbaşe İshak'la tanışacağız öyle mi?

Hiç düşünmeden Batıray ağabeye dönüp teşekkür ediyor ve "Kusura bakma, üniversiteye her zaman gidebiliriz. Bizim tercihimiz Meşbaşe İshak'tan yana" diyoruz.
Anavatana gelirken tanışıp görüşmeyi planladığım ilk kişilerdendi Meşbaşe İshak. Ancak, rahatsız eder miyiz, çalışmalarına engel olur muyuz endişesiyle bu talebimi dile dahi getirememiştim. Gönülden istemişimki, şimdi fırsat kendiliğinden ayağıma gelmişti. “Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz” derler ya, durumumuz tam öyleydi işte.

***
MESHBASHE ISHAKHemen Adığe Yazarlar Birliği'nin yolunu tutuyoruz.

Meşbaşe İshak'ın 80. doğum yılı etkinliklerinin bir bölümü İstanbul'da yapılacak. 15 Ekim'de yapılması planlanan etkinlik, Dünya çerkes Birliği'nin 7-8 Ekim'de yapılacak etkinliğiyle birleştirilirse daha görkemli ve anlamlı olacağı düşüncesi oluşmuş davet eden tarafta. Bu haberi de ileteceğiz Meşbaşe İshak'a. Yani aslında bir sebebimiz de var yanına gitmek için.
...

Yazarlar Birliği büyük ve tarihi bir binada bulunuyor.

Bir çok da çalışanı var.

İki adet Adığece, iki adet de Rusça dergi çıkartıyorlar burada.
Meşbaşe İshak hem Adığe Yazarlar Birliği'nin Başkanı; hem de Rusya Yazarlar Birliği'nin Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütüyor.

Otuzun üzerinde romanı ve şiir kitabı mevcut.

Eserleri 13 dile çevrilmiş.

...
Odasına giriyoruz, Yenemıko Mevlüt Atalay bizi bu büyük yazarla tanıştırıyor.

Büyük bir alçakgönüllükle ve içtenlikle karşılıyor bizi Meşbaşe İshak.
İlk bakışta gür ve sık saçlarıyla 60'ında bile olmadığı izlenimini bırakıyor üzerimizde.

Son derece enerjik ve sağlıklı.

çay ikramı faslından sonra masasından kalkıp yanımıza oturuyor.

çikolatalarla birlikte pahalı bir konyak açıyor ve iki saat süren derin, doyulmaz bir sohbet gerçekleştiriyoruz karşılıklı.
Meşbaşe'nin anılarını yazdığını söylüyor Mevlüt Atalay.

Aynı zamanda yeni bir roman üzerinde de çalışıyormuş.

2,5 yıllık parlementerlik döneminde Yeltsin ve Gorbaçov'la aralarındaki diyalogları anlatıyor bize İshak.
Odasında, Rusya Devlet Madalyası verilirken Putinle çekilmiş bir fotoğrafla; Krasnodar Eyalet Başkanı Tkaçev ve Adıgey Cumhurbaşkanı Thaguşine Aslan'ın arasında çekilmiş bir başka fotoğrafı dikkatimi çekiyor İshak'ın.
İki saate yakın süren sohbetin bende en çok iz bırakan bölümü, çeraşe Tembot ve kendisi ile ilgili anlattıkları oluyor.
çeraşe Tembot'u değerlendirirken, "çeraşe nasyonalist olarak suçlanmaktan korktuğu için çerkeslerin gerçek hikayesini yazamadı maalesef” diyor. “Yazmasının şartları oluştuğunda ise O artık sağlığını kaybetmişti" diye de sözlerine ilavede bulunuyor Meşbaşe İshak.

Adığe Edebiyatının kurucusu çeraşe'yi büyük bir saygıyla anarken, aralarında geçen bir konuşmayı da naklediyor İshak:

"çeraşe'ye 'Kur'an'da yazılanların manasını biliyormusun?' diye sordum bir gün. Bana 'bilmiyorum' diye cevap verdi. Oysa çeraşe ilk eğitimini medreselerde almıştı ve Kur'an'da yazanın manasını elbette biliyordu. Dostu ve arkadaşıydım ben onun ama bana bile 'biliyorum' diyememişti çeraşe. çünkü korkuyordu" dedi İshak ve peşinden ekledi: "Büyük emek vererek çerkeslerin gerçek hikayesini ben yazdım."

Ardından her biri 600-700 sayfalık romanlarını önümüze atarak, "Bunları okuyamıyorlar bile bizim Adığeler" dedi.

Utanarak başımı önüme eğdim.

çünkü "Bzıyiko zawe" ve Türkçeye çevrilen Taşdeğirmen (Müjöşhalı)'den başka bir eserini tanımamış ve okumamıştım Meşbaşe İshak'ın.
O devam etti: "çerkesler benim kıymetimi bilmiyorlar."

Mevlüt Atalay, Meşbaşe İshak, Murat Özden

Karşımızda duran, Tolstoy'dan, Dostoyevski'den daha çok üretmiş ve daha büyük bir yazar ama biz onun kıymetini bilmiyoruz...

Bu ayıp bize yeter diye düşündüm bir an.

Oturduğum yerde biraz daha küçüldüğümü hissettim.
Ama o büyük yazar üzüldüğümüzü görünce hemen havayı değiştirdi ve gönlümüzü almaya yöneldi. Bizimle olmaktan duyduğu mutluluğu belirterek bizleri onurlandırdı. Kitaplarını imzalayarak hediye etti. Ayrıca çok değerli bir şişe konyak ve bir de votkayı da çantamıza koydu.

...

Yazarlar birliğinden birlikte çıktık.

Yürüyerek ve sohbet ederek onu evine bıraktık.

Bu görüşmenin mutluluğu bize, bunca sıkıntının içinde adeta bir ilaç gibi gelmişti.

***

Dostlar!
7-8 Ekim tarihinde 80. yaş günü etkinliği dolayısıyla Meşbaşe İshak İstanbul'da olacak.

N'olur o tarihlerde "kadir kıymet bilir bir halk" olduğumuzu gösterelim.
Onu bağrımıza basalım ve ellerimiz patlayıncaya kadar da alkışlayalım.
"Marifet iltifata tabidir" derler; sanatçılar iltifatı, alkışı ve sevilmeyi en fazla hak eden insanlarımız.
O'nu çok alkışlayalım ve kuvvetle bağrımıza basalım ki, yorgun bedeni biraz olsun dinlensin, kalbine biraz olsun ışık ve mutluluk dolsun.
“çerkeslerin gerçekten bir diasporası varmış” desin bu büyük insan...

Ve umutlansın ki, bizim için, halkı için daha çok üretsin.
Zzor bir şey değil bunlar dostlar.

üstelik bir külfeti de yok.

Bunu olsun yapabiliriz.
Peki var mısınız buna?

Gerçekten var mısınız Türkiye çerkes Diyasporasının mensupları?
Cevabınız evet ise eğer, o gün orada, hep birlikte O'nun yanında olalım ve gereğini yapalım.

Ama bu sefer olsun ihmal etmeyelim lütfen...

N'olur...

____________________________ 
 
Not: 15 günlük Kafkasya gezi izlenimlerimi bir seri yazı ile sizlerle paylaşacağım.






















Sizde yorumunuzu eklemek için tıklayın.
Yorumlar
Tüm yorumları görüntülemek için tıklayın.
cevdet yıldız - bandırma
29 / 09
Meşbaşe İshak,güçlü bir şair ve yazar.Onun ünlü 'Selâm Aleyküm!' şiirini Türkçe'ye çevirip 'Kafkasya KD',sayı 27 olmalı,yayınlamıştım.Şiirin konusu şuydu.'Leğo-Naka' (Lago-Naki) yaylalarının bulunduğu şimdiki Maykop rayonu 1962 yılında Adıgey sınırları içine alınmış,Adıgey toprakları iki misli büyümüştü.Şair bu sevinç duyguları içinde Leğo-Naka yaylalarını,kalıcı karları,at koşturan ataları,kurtuluş savaşını ve atalarımızın gizli mezarlarını selâmlıyor ve onlara sesleniyor. Meşbaşe İshak'ın 'Mıjoşhal' romanı henüz kitap olarak basılmamıştı.Romanın bazı bölümleriin 'Zekoşnığ' dergisinden okumuş,çok beğenmiştim,çevirmek istiyordum.Çeviri konusunda sayın yazarın olurunu almıştım.Roman,Adıge Enstitüsü Müdürü Mekule Cebrail'in odasındaydı.Gittiğimiz Soçi'den ani olarak dönmem gerekti.Mekule,daktilo romanı Teşu Yasin abi eliyle gönderecekti.Getiremedi.Anlaşılan tatsız bir durum oluşmuş. Daha sonra romanın Yenemıko Mevlüt tarafından çevrilmekte olduğunu duydum.Çevrildi. Meşbaşe İshak gerçekten büyük ve uzun soluklu bir yazar. Murat kardeşimize de bu güzel yazısı nedeniyle ayrıca teşekkür ediyorum.