Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Kafkasya İzlenimleri-2

Murat özden


Bugün 27 Ağustos 2011 Cumartesi.

Uyanıp saate bakıyorum; off... Saat 10.00 olmuş.

Hemen yatakta doğruluyorum.

İyi uyumuşum, kendimi oldukça dinç hissediyorum.

Evimden farklı bir yerdeyim ama içimde hiçbir yabancılık hissi yok.

En küçüğümüz 50, en büyüğümüz 60 yaşında olmak üzere 5 kişiyiz bu evde.

Hepsi de grubumuzun kıdemli delikanlıları.

Daha genç olanlar ayrı bir evde kalıyorlar.

Ev arkadaşlarım halâ derin uykuda.

Onlara bakarken geçmişe kısa bir yolculuk yapıyorum.

...

Maykop'ta aynı evi paylaştığım bu arkadaşlarımla en az 35 yıllık geçmişim var benim. Demek ki ben buraya gençliğimi de beraberimde getirmişim.
Thamatemiz Yılmaz ölmez (Nam-ı diğer Yılmaz amca) 60 yaşında. Allah ona sağlıklı ve uzun bir ömür nasip etsin. (Bugünlerde yeni bir kalp ameliyatı geçirdi Yılmaz amca. Kendisine buradan bir kez daha acil şifalar diliyorum.)

1975'li yılların dehlizlerine giriyorum bir anda.

Fatih'teki Bolu öğrenci Yurdu geniş bir yer tutuyor anılarımızda.

O yıllarda da Adıgece öğretmenliği yapıyordu Yılmaz amca.
Tam deli çağımız.

Gençliğimizi büyük bir coşkuyla yaşıyoruz.

Bu sıralar bir kanaldan İsrailli Adığe kızlarıyla haberleşme imkanı yakalamıştık. Güzel ve modern Adığe kızları fotoğraflarını gönderip, arkadaş (kaşen) olmak istiyorlardı. Tabiî ki mektuplarını Adığece yazıyorlardı. Biz Adığece biliyorduk ama Adığece okuma yazma bilmiyorduk. Dolayısıyla yazılanları anlayamıyorduk.

Sorun büyüktü(!). Hemen genişletilmiş kurulu topladık.

Yılmaz amca, “Cevdet Abi (Hapiy) var bizim Düzceli. O Adığece yazıyor, hatta çevirileri bile var” dedi. “Ben ondan Adığe alfabesi temin ederim” diye de ekledi.

... Ve biz Adığece kurslarına başladık böylece.

Ah mine'l aşk! Nelere kadir görüyorsunuz değil mi?

İsrailli Adığe kızları sayesinde o gün bu gündür anadilimde okuyup yazabiliyorum. Şamil özbek, Orhan Halman, Serdar Turan, Avni Turan, Karmıko Memet, Karmıko Ali, Kolombo isa ve bendik o dönemki Adiğece kursunun müdavimleri.
O günden belliydi Yılmaz amcanın iyi bir Adığece öğretmeni olacağı. İstanbul Kafkas Kültür Derneği'nin Adığece dil kursları, onun sayesindedir ki en düzenli etkinlik olarak süregelmiştir. Yılmaz amcanın anavatana gelmesinin en önemli nedenlerinden biri de, sürdürdüğü Adığece dil kursu için materyal ve bilgi toplamakdı.

İnşallah aradıklarını bulacak anavatanında.
... 
Henüz uyanmamış olan Orhan Halman'a bakıyorum daha sonra.

Onunla da 1975'li yıllara dayanıyor tanışıklığımız. Bolu Yurdu'nun müdavimlerindendi Orhan da.

Saçlarımızın sık, gür, siyah ve uzun olduğu zamanlarda birlikte çekilmiş fotoğraflarımız bile var onunla.
Tanıyanlar bilir, Orhan el becerileri müthiş gelişmiş, müthiş mühendis zekası olan biridir. Yeteneklerini iyi pazarlayabilseydi, ekonomik yönden çok farklı yerlerde olabilirdi bugün (Gerçi henüz kaçırılmış birşey yok, isterse halâ yapabilir.) Orhan'ın kafası kitapla, teoriyle pek meşgul olmaz, o doğrudan icraat adamıdır. Konular üzerinde çok fazla konuşmaz; anında yapar.
Birçoğunuz Facebook'ta görmüşsünüzdür, "çerkes Müzesi Kuralım" diye bir sayfa mevcut. O sayfanın kurucusudur Orhan. Ama bir sayfa açıp kendini tatmin edeceklerden de değildir o.
Düzce'nin Köprübaşı köyünde ilk çerkes Müzesi onun ellerine doğmuştur. Bu fikri ortaya atıp, sonra da hayata geçiren şu anda karşımda uyumakta olan arkadaşım Orhan Halman'dır. Onun bu geziye katılmasının en önemli nedenlerinden birisi, kurmakta olduğu müze için materyal ve bilgi toplamaktı. İnşaallah girişimin başarıya ulaşır da tarihe geçersin sevgili Orhan.
...

öbür tarafta uyuyan Ergün Güldal'a bakıyorum daha sonra...

Anılarım beni 1975'lerin Eyüp Otakçılar'ına götürüyor.

Onların evinin tam karşısında dayımın Oğlu Ramazan Şenol, Hamit Kayabey, Abdurrahman Kural oturuyorlardı. Bekardılar ve evleri bir öğrenci eviydi. Sık sık ziyaretlerine giderdim kendilerini. Biz ünivesitede okurken, Ergun ortaokul ve lisedeydi henüz. Kızkardeşi Nesibe de ilkokul ve ortaokulda okuyordu. Ta o yıllara dayanır Ergun'la tanışıklığımız. Babası Müezzin Mithat abi de çok değerli bir büyüğümüzdü Allah rahmet eylesin.
Araya hayat girdi ve Ergun'la biz belki 20, belki 30 yıl hiç görüşemedik. Hatiaqo.com diye bir internet sitesi kurmuştu son yıllarda. Amatör ve samimi çabalarını izliyordum. Yılmaz amcanın eşinin cenazesine Düzce'ye aynı arabada gittik ve döndük. Ben bu yolculukta Ergun'u yeniden keşfettim ve tanıdım.
Onun kadar hilesiz, hurdasız, fedakar bir dava adamı zor bulunur.

Son derece mütevazi ve adeta bir derviştir o.

Hatiaqo.com'da yazmamı isteyerek, yıllarca kapalı olan musluğumu o açtı benim.

Evet, yazı yazmak kapalı bir musluğu açmak gibidir. Bir musluk açıldığı zaman nasıl sürekli su gelirse, yazmaya başlayan insan da sürekli yazar. Yazı yazmak o kişi için bir yaşam biçimi haline gelir.
Ergun da hatiaqo.com'u ilk kurduğunda pek yazamıyordu. Ama şimdi de çok fazla yazıyor. Onu okumaya yetişemiyorum. Ergun kadar provakatif ve sarsıcı yazılar yazabilen bir kişi daha yok bizim camiada. Yazıları yorumlanma rekorları kırıyor. Ve giderek daha rafine yazıyor Ergun.

Adığece kursunun en disiplinli öğrencisi o aynı zamanda.  İstanbul'da doğduğu için Adığeceyi hiç bilmiyordu. Ama şimdi Adığeceyi anlıyor, konuşuyor, yazıyor ve okuyor. Ben Ergun'un birgün özgün yazılarını da Adığece kaleme alabileceğine inanıyorum.

...
Diğer tarafta uyumakta olan Vahdet Şahal'a bakıyorum daha sonra. 

Hayalim yıllar öncesine, lise yıllarına gidiyor.

Bu evdeki en eski arkadaşım Vahdet.

Köyümüz üçpınar'dan Bandırma'ya yerleşen rahmetli arkadaşım Saffet'i düşünüyorum.

Bandırma Ziraatli Köyü, Gönen üçpınar Köyü geliyor gözlerimin önüne. çocuklukla ilk gençlik yılları arasıydı o zamanlar.

İlk kaşenlerimiz, düğünlerde ilk leperuş oynayışlarımız geliyor hatırıma. Düğünlerde düğün gibi olurdu hani o zamanlar. İnsanlar bir başka mutluydu sanki.

Köylerimizde elektrik yoktu. Lüx lambasının ışığı altında müezzinin sabah ezanını okuduğu zamana kadar süren Adığe düğünleri yapardık hep birlikte.
Leperuş,  hayallerimin, aşklarımın ve gençliğimin müziği ve oyunudur benim. Ne zaman bir leperuş müziği duysam, dayanamaz fırlarım
meydana.

Evet, şimdi, bu yaşımda bile.

Ne yapayım; elimde değil...

Vahdet'le birlikte bu güzellikleri yaşayan aynı kuşaktanız biz.

Vahdet de köklerini aramak, yeniden çerkesleşmek için katıldı bu geziye. İnşaallah o da aradıklarını bulacak ve mutlu dönecek evine.

...

Yavaşça evin balkonuna çıkıyorum arkadaşlarımı uyandırmadan.

Dördüncü kattan Maykop'a bakıyorum.

Binalar yeşilliklerin arasında kaybolmuş adeta.

Dünyada binlerce şehir varken neden bu küçük şehre gelmiştik ki biz?

Aradığımızı bulabilecek miydik?

Hayal kırıklığına mı uğrayacaktık; yoksa hayallerimiz gerçek mi olacaktı?

Bilmiyorum... Bilmiyorum...

Tarifsiz duygular içindeyim.

İçimde heyecan var mı derseniz, evet var.

Ya belirsizlik?

Evet o da var.

Benzer şekilde endişe de var içimde.

Ama herşeye rağmen huzurluyum; hem de müthiş huzurlu.

Uyanışımın üzerinden henüz yarım saat bile geçmemiş.

Balkondan gördüğüm manzarayla birlikte ılık ılık bir huzur huzmesi akıyor adeta içime.

Gönlüm coşuyor ve gözümün önüne getirdiğim o büyük ressama aynı soruyu sormak geçiyor içimden: “Mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?”

(Devam Edecek)
























Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.