Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Kafkasya Gezi İzlenimleri -11-

Murat özden

04.09.2011 Pazar.
Sabah erkenden uyanıyoruz.
Dombay nedense bana çocukluğumdaki su değirmenini hatırlatıyor. çünkü her taraftan su çağıltısı sesi geliyor. Buzul kar sularının oluşturduğu onlarca dere çağıldayarak akarken Teberda Nehri'nin başlangıcını oluşturuyor.
Serin, yağışlı ve oksijeni çok fazla olan bir atmosferdeyiz.

Pazar günleri teleferiklerde uzun kuyruklar oluyormuş. Onun için mümkün olduğunca hızlı hareket edip teleferiklere erken gitmemiz gerekiyor. Yüzlerce turist otobüsü oteller çevresinde bulunuyor.
Kalkmakta geciken arkadaşlarımızı uyandırarak toparlanıyoruz. Akşam yemek yediğimiz otele giderek sabah kahavaltımızı yapıyoruz. Aramızda konuşurken teleferik ücretinin altıyüz ruble olduğunu öğreniyoruz. Oldukça yüksek bir rakam bu. Rehberimiz ve kaptanımız Sedat, “İsterseniz, bilet almazsak ben sizi üçyüz rubleye çıkarırım” diyor. Paralarımızda yavaş yavaş suyunu çektiği
için canımıza minnet hemen “olur” diyoruz. On kişi üçeryüz rubleyi Sedat'a veriyoruz. Sedat silahlı korumaların şefiyle konuşuyor.
Ardından bilet almadan ayrı bir kapıdan geçirilerek teleferiğe bindiriliyoruz.

İki tip teleferik mevcut. Eski tip teleferikler iki kişilik. Yeni tip teleferikler beş kişilik. Biz yeni tip teleferiklere iki grup halinde biniyoruz. Teleferik direkleri müthiş yüksek. Ama üzerinden  ve yanından geçtiğimiz ağaçlar bu güne kadar gördüğüm en uzun boylu çam türü ağaçlar. Teleferik hattındaki ağaçlar geçişi
engellediği için tepeleri kesilmiş.
Yavaş yavaş  açık havada yükselmek müthiş bir duygu. Altımız yeşillikler içinde, dağ çayırlarında yaban keçileri otluyor.
İkibin metreden sonra bitkiörtüsü sona eriyor. Dombay'ın zirvesi 3050 metre. Teleferikler açık, hava soğuk ve yağışlı. Teleferikten iniyoruz.

üzerime giydiğim kazak ve mont üşümeme engel olamıyor. Hediyelik eşya satan Karaçay bir kadından aba kumaşından yapılmış kalın bir yelek satın alıp üzerime giyince üşüme modundan çıkıyorum.
Yükselme duygusu inanılmaz derecede güzel bir duygu. Bu duyguyu yaşamadan anlamak mümkün değil. Leğenake'de de bu duyguya kapılmıştım.
Karşımızdaki buzul karlar dağların tepesinde şapka gibi duruyor. Bembeyaz derecikler adeta saç örgüleri gibi süzülerek aşağılara doğru akıyor.
Dağcılara hep şaşardım. İnsanlar niye o kadar zorlu ve riskli zirvelere tırmanırlar diye. Şimdi yükselmenin insanda yarattığı bu duyguyu tattıktan sonra onları anlıyorum. Yaşım müsait olsaydı hiçkimsenin çıkamadığı
zirvelere tırmanıp bu ayrıcalıklı duyguyu yaşardım.
Bir çok kafe ve restoran türü yer inşa edilmiş. Soğuk havadan  korunmak için manzarası en güzel olan kafelerden birine kendimizi atıyoruz. Sıcak çayları peşpeşe içiyoruz, çörekler eşliğinde. Altımızda kalan oteller bölgesindeki binalar minyatür oyuncaklar gibi küçük görünüyor. Sol tarafımızdaki dağ manzarası nedense bana çok tanıdık geliyor bir anda. Sonra evimin duvarında asılı tablonun aynısının durduğunu görüyorum karşımda.
Karaçay arkadaşım Hürriyet Ersoy'un hediye ettiği tablo meğerse Dombay'ın zirvesiymiş. Onu da burada anarak kulaklarını çınlatıyorum.
Adeta büyülenmiş gibiyiz. Ellialtı yıllık ömrümde bu kadar güzel bir manzara seyretmemiştim. Hiç ayrılmak istemiyoruz buradan. Ama Nalçık'a gitmek zorundayız. önümüzde 500 km sürecek zorlu bir yolculuk var. Arkadaşlarımı güçlükle Dombay'dan inmeye ikna ediyorum. İki ayrı grup olarak iniyoruz zirveden.
Eşyalarımızı ve aldığımız hediyelikleri Gazelleye yükleyerek harekete geçiyoruz. Yolda  yemek için durmak istemiyoruz. Teberda şehrinde durarak marketten yiyecek ve içecek bir şeyler alıyoruz.
çerkessk'ten tekrar geçiyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse çerkessk'ten hiçbirşey anlamadık. Bir başka seyahatimizde çerkessk'e özel bir zaman ayıracak ve onu anlamaya çalışacağız. Bu da çerkessk'e borcumuz olsun.

***
Bütün gücümüzle Nalçık'a doğru hareket ediyoruz. Nalçık'a doğru yaklaştıkça  güvenlik önlemleri artıyor. Her yerleşim biriminde polis noktalarında aramalar yapılıyor.
Akşam saatlerinde Baksan kentine ulaşıyoruz. Baksan Kabartay-Balkar'ın Teksas'ı gibi. Bugün aşırı islamcıların dört kişiyi öldürdüğünü öğreniyoruz.
Akşam saat 21.00 sıralarında Nalçık'a ulaşıyoruz. Türkiye'den Nalçık'a yerleşen Şıbzıko çağlayan ve Sezgin Domaniç arkadaşlarımız bizi karşılıyor. Nalçık'la birleşmiş olan bir Balkar köyündeki pansiyonumuza gidiyoruz.
Ellili yaşlarında Kabartay Luse Hanımın işlettiği şirin bir pansiyon. Bahçe içerisinde tek katlı mütevazi bir mekan burası.
Eşyalarımızı odalarımıza bırakıp Nalçık'ı tanımak için pansiyondan ayrılıyoruz.
Arabamıza binip Antalyalı Nihai özbek'in işlettiği Tameris Kafe'ye gidiyoruz. Ancak Nihai özbek kafede yok. Maykop'tan Batıray özbek'in selamını telefonla iletiyoruz. Yemeklerimizi yedikten sonra Nalçık'ta Maria'nın heykelinin olduğu meydana aracımızı bırakarak ana caddede uzun bir yürüyüş yapıyoruz.
Nalçık gerçek anlamda dinamik bir çerkes şehri. çerkesce sokakta ve pazarda hakim dil. Her türlü arabayı Nalçık sokak ve caddelerinde görmek mümkün.
Yürürken Beyaz Saray dedikleri Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento binasının önünden geçiyoruz.Maykop'taki Cumhurbaşkanlığı binasından daha büyük ve daha fazla aydınlatılmış.
Uzun turumuzu tamamlayıp aracımıza dönüyoruz. Yarın sabah Leyla Kafe'de buluşmak üzere çağlayan ve Sezgin'den ayrılıp pansiyonumuza dönüyoruz.
(Devam edecek)






Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.