Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Putinistan: Bir neo-KGB devleti!
2008 seçimleri öncesinde Rusya artık daha çok gündemde. Putin tüm Avrupa dergi ve gazetelerinin merceğinde... Economist 25 Ağustos 2007 sayısında Rusya'yı ele aldı. Meraklıları için o yazının tam çevirisi...
22 Ağustos 1991 akşamı -16 yıl önce bu hafta- bir KGB generali olan Alexei Kondaurov, Moskova’daki ofisinin penceresinde durmuş, Lubyanka Meydanı’nda KGB genel merkezine doğru yürüyen coşkulu kalabalığı seyrediyordu. Mihail Gorbaçov’a karşı gerçekleştirilen darbe az önce engellenmişti. Darbenin düzenlenmesine yardımcı olan KGB şefi tutuklanmıştı ve Kondaurov artık hızla boşalan binada kalan en kıdemli görevlilerden biriydi. Bir an için kalabalık kitleler onun üzerine yürüyor gibi görünmüştü.
Sonra kalabalığın öfkesi KGB’nin kurucu babası Felix Dzerzhinsky’nin heykeline yöneldi. Birkaç kişi heykele tırmandı ve boynuna bir ip geçirdi. Sonra heykel bir vinç tarafından çekildi. “Demir Felix”in havada asılı şekilde sallanmasını izleyen, 1972’den beri KGB’ye hizmet eden Kondaurov “Gorbaçov, Yeltsin ve güçsüz darbe liderleri tarafından” ihanete uğradığını hissetti. Ardından şöyle düşündüğünü hatırlıyor: “Size zaferinizin kısa ömürlü olacağını kanıtlayacağım.”
 Bu ihanete uğranmışlık ve aşağılanmışlık duygusu, yarbaylık görevinden istifası daha bir gün önce kabul edilen Vladimir Putin dahil, Rusya ve ötesindeki 500,000 KGB elemanı tarafından paylaşılıyordu. Ancak bundan sekiz yıl sonra, KGB elemanları intikam için dengeyi kurmuş görünüyordu. Cumhurbaşkanı olmadan hemen önce Putin, KGB’nin devamı olan Federal Güvenlik Servisi’ndeki (FSB) eski meslektaşlarına şöyle diyordu: “Rusya Federasyonu hükümetinde çalışmak için gizlice görevlendirilmiş bir grup FSB elemanı, görevlerini başarıyla yerine getiriyor.” Bunun sadece bir kısmı şakaydı.
Putin’in iki dönemlik cumhurbaşkanlığı boyunca “FSB elemanlarından oluşan grup” siyasal gücünü pekiştirdi ve süreç içinde yeni tür bir korporatif devlet inşa etti. FSB ve onun kardeş kurumlarından gelenler, ordunun ve güvenlik güçlerinin yanısıra, Kremlin’i, hükümeti, medyayı ve ekonominin büyük bir kısmını kontrol ediyor. Rusya Bilimler Akademisi’nden sosyolog Olga Kryshtanovskaya’nın yaptığı bir araştırmaya göre, ülkenin üst düzey bürokratlarının dörtte biri, silahlı kuvvetlere ve FSB’nin yanısıra diğer güvenlik teşkilatlarına mensup insanları kapsayan, Rusça’da kabaca “güç adamları” anlamına gelen, “siloviki”lerden oluşuyor. Eğer güvenlik teşkilatlarına bir şekilde bağlı olanlar da dahil edilirse, oran dörtte üçe yükseliyor. Bu insanlar psikolojik olarak homojen ve Bolşeviklerin ilk siyasal polis örgütü Cheka’ya kadar uzanan köklere sadık bir grubu temsil ediyor. Putin’in tekrar tekrar söylediği gibi “Eski Chekacı diye bir şey yoktur.”
Pek çok gözlemciye göre, bugünün güvenlik patronları Rusya tarihinde daha önce görülmemiş düzeyde iktidar ve para bileşiminden yararlanıyor. Sovyet KGB’si ve onun devrim öncesi selefleri parayı pek önemsemiyorlardı; önemli olan iktidardı. Etkili olmasına rağmen KGB, Komünist Parti’nin “dövüş birimi” idi ve ona tabiydi. Kısmen istihbarat kurumu, kısmen güvenlik teşkilatı ve kısmen de gizli bir siyasal polis örgütü olarak, çoğu zaman olaylar hakkında daha iyi bilgi sahibiydi ama kendi başına hareket edemiyordu; sadece “tavsiyelerde” bulunabiliyordu. 1970’lerde ve 1980’lerde parti liderlerini gözetlemesine bile izin verilmiyordu ve ne kadar insani olmasa da, Sovyet yasaları içinde hareket etmek zorundaydı. 
KGB gözetim ve baskı konusunda çok önemli bir hizmet sağlıyordu; adeta devlet içinde bir devletti. Ancak şimdi, devletin kendisi haline geldi. Putin’den başka “bugün FSB’ye hayır diyebilen kimse yok” diyor Kondaurov.
Kryshtanovskaya’ya göre Rusya’da bütün önemli kararlar KGB’de Putin’in yanında çalışmış ve memleketi St. Petersburg’dan gelen küçük bir grup tarafından alınıyor. Gelecek birkaç ay içinde, gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimlerinin sonucuna da bu heyet karar verebilir. Ama Putin’in halefi kim olursa olsun, gerçek iktidar büyük ihtimalle teşkilatta kalmaya devam edecek. Bütün Sovyet kurumları içinde Rusya’nın kapitalist dönüşümüne direnen ve bundan en güçlü çıkan KGB oldu. “Komünist ideoloji gitti, ama onun gizli polisinin yöntemleri ve psikolojisi kaldı.” diyor şimdi bir parlamento üyesi olan Kondaurov.
Yaralandı; ama ölmedi
Putin’in Rusya devlet başkanlığına yükselişi, en az çeyrek yüzyıl önce, eski KGB şefi Yuri Andropov’un Leonid Brezhnev’in yerine Komünist Parti genel sekreteri olmasıyla başlayan olaylar zincirinin sonunda gerçekleşti. Andropov’un Sovyetler Birliği’ni ve onun siyasal sistemini korumak için durgunlaşan Sovyet ekonomisinde gerçekleştirdiği reform girişimleri Putin için bir model teşkil etti. Cumhurbaşkanlığının ilk dönemlerinde Putin, Lubyanka’daki genel merkezde Andropov’a “seçkin bir siyasal kişilik” olarak saygı sunan bir levhanın açılışını yaptı.
Kadrosunu 1960’larda ve 1970’lerde işe alınan iyi eğitimli ve pragmatik adamların doldurduğu KGB, Sovyet ekonomisinin korkunç durumundan ve parti liderlerinin eski kafalı tutumlarından oldukça haberdardı. Bu durum Gorbaçov tarafından 1980’lerde başlatılan gevşek bir yeniden yapılandırma politikası olan perestroikanın arkasındaki ana etkenlerden biri oldu. Perestroika reformlarının Sovyetler Birliği’ne yeni bir soluk vermesi amaçlanıyordu. Ama bunlar devletin varlığını tehdit edince KGB, Gorbaçov’a karşı bir darbe düzenledi. İronik şekilde bu, Sovyetler’in çöküşünü hızlandırdı.
Darbenin engellenmesi, Rusya’ya teşkilatı tasfiye etmek için tarihi bir fırsat verdi.
“Eğer Gorbaçov ya da Yeltsin, 1991 sonbaharında KGB’yi dağıtmak için yeterince cesur olsaydı, çok az bir dirençle karşılaşırdı” diye yazıyor KGB tarihinin en acımasız bölümlerini cesurca anlatan bir gazeteci olan Yevgenia Albats. Bunun yerine hem Gorbaçov, hem de Yeltsin teşkilatta reform yapmayı denedi.
KGB’nin “mavi kanı”- casusluktan sorumlu Birinci Baş Direktörlük- ayrı bir istihbarat teşkilatı olarak ayrıldı. Teşkilatın geri kalanı ise pek çok parçaya ayrıldı. Sonra, şeffaflık hakkında yapılan bir kaç aylık görüşmelerin ardından, teşkilatın kapıları tekrar kapatıldı ve  reform yapmaya çalışan Vadim Bakatin, kapı dışarı edildi. Bakatin’in 1993’te bir konferansta üzgün bir şekilde açıkladığı sonuç, KGB’nin yenilmezliği mitinin çökmüş olmasına rağmen, teşkilatın kendisinin oldukça canlı olduğuydu.
Gerçekten de öyleydi. Yeni isimlendirilen Güvenlik Bakanlığı “aktif yedek”teki görevlileri devlet kurumlarına ve ticari firmalara göndermeye devam etti. Kısa sürede KGB görevlileri vergi polisi ve gümrük hizmetlerindeki kadroları doldurdu. 1993’ün sonunda Boris Yeltsin’in kendisinin de itiraf ettiği gibi, KGB’yi yeniden düzenlemek için yapılan bütün girişimler “yüzeysel ve kozmetikti”; gerçekten de reforme edilemedi. Boris Yeltsin bu konuda ”siyasi polis sistemi korundu ve bu yeniden canlandırılabilir” dedi.
Ancak Yeltsin, teşkilatın yaşamasına izin verse de, onu kendi iktidar zemini olarak kullanmadı. Gerçekten de KGB, Sovyet sonrası servetin yeniden dağıtımından mahrum bırakıldı. Daha da kötüsü, çoğu Yahudi olan (KGB’nin aşık olmadığı bir halk) ve oligarklar olarak bilinen küçük bir fırsatçı grup tarafından aşağılandı ve aldatıldı. ülkenin doğal kaynaklarını ve diğer özelleştirilmiş varlıkların çoğunu kendi aralarında kapıştılar. KGB görevlileri kendileri fakir kalırken ve hatta bazen maaşları bile ödenmezken, oligarkların zenginleşmesini seyretti. Lubyanka FSB binası
Bazı görevliler kendilerini oligarkların hizmetine sunmak şartıyla yeterince iyi kazandı. Oligarklar kendilerini sınır tanımayan suç ve sahtekarlıktan korumak için KGB’nin bazı kısımlarını özelleştirmeye çalıştı. Kurdukları büyük ve maliyetli güvenlik departmanları eski KGB görevlileri tarafından dolduruldu ve yönetildi. Ayrıca üst düzey teşkilatçıları “danışman” olarak tuttular. Beşinci Direktörlüğün (muhaliflerle uğraşan bölüm) başında bulunan Fillip Bobkov media baronu Vladimir Gusinsky için çalıştı. Eski KGB sözcüsü Kondaurov, Yukos’u yöneten ve hisselerinin büyük bölümünü elinde bulunduran Mikhail Khodorkovsky için çalıştı. “FSB’de kalan insanlar B listesindekilerdi” diyor Rus özel servisleri analisti, İngiliz Mark Galeotti.
Düşük rütbeli elemanlar Rus zenginlerinin korumaları olarak çalıştı. (geçen yıl Londra’da işlenen Alexander Litvinenko cinayetinin baş şüphelisi Andrei Lugovoi, bir zamanlar Rusya’da tutuklanmakla karşı karşıya kaldığı için şimdilerde İngiltere’de yaşayan oligark Boris Berezovsky’nin korumalığını yapmıştı.) KGB emeklilerinin doldurduğu yüzlerce özel güvenlik firması ülkenin dört bir yanında boy gösterdi ve bunların hepsi olmasa da çoğu, mezun oldukları okulla bağlarını korudu. Şimdilerde yaklaşık 800,000 özel güvenlik çalışanının sözcüsü olan eski bir KGB özel kuvvetler komandosu Igor Goloshchapov şöyle diyor:
1990’larda tek bir amacımız vardı: yaşamak ve becerilerimizi korumak. Kendimizi FSB’de kalanlardan ayrı görmüyorduk. Onlarla herşeyi paylaşıyorduk ve işimizi devletin çıkarlarına hizmet etmenin sadece başka bir yolu olarak görüyorduk. Tekrar çağırılacağımız anın geleceğini biliyorduk.
O an, 1999’un yılbaşında, Yeltsin’in istifa ettiği ve KGB hakkındaki görüşlerine rağmen, 1998’de FSB’nin sorumluluğunu verdiği ve bir yıl sonra da başbakan yaptığı adama, Putin’e devrettiği zaman geldi.
Dostluk çemberi
Yeni cumhurbaşkanının ilk işi ülkenin idaresini iyileştirmek, siyasal iktidarı pekiştirmek ve alternatif etki kaynaklarını nötralize etmekti: oligarklar, bölgesel valiler, medya, meclis, muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları (STK). KGB’li dostları ona bu işte yardımcı oldu.
Siyasal açıdan en aktif olan oligarklar, Gusinsky ve Putin’in iktidara gelmesine yardımcı olan Berezovsky ülke dışına itildi ve sahip oldukları televizyon kanalları tekrar devletin eline geçti. Rusya’nın en zengin adamı Khodorkovsky daha inatçıydı. Pek çok uyarıya rağmen, muhalefet partileriyle STK’ları desteklemeye devam etti ve Rusya’yı terk etmeyi reddetti. 2003’te FSB onu tutukladı ve göstermelik bir mahkemeden sonra hapse attı.
Putin, itaatsiz bölge valileriyle başa çıkmak için buralara denetim ve gözetim yetkileriyle donatılmış özel temsilciler atadı. Bunların çoğu KGB emeklileriydi. Valiler bütçelerini ve Rus meclisinin üst kanadında sahip oldukları koltukları kaybetti. Daha sonra ise seçmenler onları seçme hakklarını kaybettiler.
Bütün stratejik kararlar, Kryshtanovskaya’ya göre, Putin’in gayri resmi politbürosunu oluşturan küçük bir grup tarafından alındı ve alınmaya devam ediyor. Bunların içinde cumhurbaşkanlık yönetiminin iki yardımcısı yer alıyor: Resmi olarak belge akışını kontrol eden ama aynı zamanda ekonomik konuları da idare eden Igor Sechin ve Kremlin ile ötesindeki personelden sorumlu Viktor Ivanov. Sonra FSB’nin başındaki Nikolai Patrushev ve eski savunma bakanı ve şimdiki birinci başbakan yardımcısı Sergei Ivanov geliyor. Bunların hepsi St. Petersburglu ve hepsi de istihbarat ya da karşı-istihbaratta görev almış kişiler. Kendi geçmişinin reklamını yapmayan tek kişi ise Sechin.
En etkili adamların ikisinin, Sechin ve Viktor Ivanov’un sadece görece mütevazi makamlarda (her biri başkan yardımcısı) bulunmaları ve kamuoyunda nadir görünmeleri yanıltıcıdır. Herşeyden öte, çoğunlukla KGB’yle bağlantıları olan ve kağıt üzerindeki patronundan daha fazla yük taşıyan bir yardımcıya sahip olmak yaygın bir Sovyet uygulamasıdır. Bu durumu ”bu insanlar gölgede kaldıklarında (kendilerini)daha rahat hissediyor” diye açıklıyor Kryshtanovskaya.
Her halükarda, bu KGB emeklilerinin her birinin diğer devlet kurumlarında bol sayıda takipçisi var. Patrushev’in eski yardımcılarından, yine KGB’den olan birisi, polisten sorumlu içişleri bakanı. Sergei Ivanov hala ordu karargahındaki otoritesini sürdürüyor. Sechin’in adalet bakanıyla yakın aile bağları var. Sovyet döneminde en azından kağıt üzerinde KGB’nin çalışmalarını kontrol eden kovuşturma servisi şimdilerde vergi polisiyle birlikte, onun bir kolu haline geldi.
Bu silovikilerin siyasal gücü muazzam finansal kaynaklara sahip devlet şirketlerince destekleniyor (ya da bunlarla sonuçlanıyor). örneğin Sechin Rusya’nın en büyük devlet petrol şirketi Rosneft’in başında bulunuyor. Viktor Ivanov ülkenin ana hava savunma füzeleri üreticisi Almaz-Antei’nin ve ulusal havayolu Aeroflot’un yönetim kurulu başkanlığını yapıyor. Sergei Ivanov askeri-sanayi kompleksini idare ediyor ve yeni oluşturulan uçak sanayi tekelinden sorumlu bulunuyor.
Ama silovikilerin kolları daha uzaklara, Rus yaşamının her alanına ulaşıyor. Silovikilere sadece yürütme aygıtlarında değil, ekonomi, ulaşım, doğal kaynaklar, telekom ve kültür bakanlıklarında da rastlanabiliyor. Pek çok KGB emeklisi Rusya’nın en büyük şirketi Gazprom’da ve onun yan bankası Gazprombank’ta (ki bu bankanın başkan yardımcısı Sergei Ivanov’un 26 yaşındaki oğlu) üst düzey idari makamlarda oturuyor.
Putin’in güvenilir basın sekreteri Alexei Gromov Rusya’nın ana televizyon kanalı Kanal Bir’in yönetim kurulunda bulunuyor. Demiryolu tekelinin başında ise, ülkesine Birleşmiş Milletler’de hizmet etmiş olan ve KGB’de yüksek bir mevkide çalışmış olduğuna inanılan eski diplomat Vladimir Yakunin bulunuyor. Putin’in (1985’ten 1990’a kadar görev yaptığı) Dresden’deki günlerinden  KGB arkadaşı Sergei Chemezov, kendisinin idaresi altında büyük bir holdinge dönüşen devlet silah servisi Rosoboronexport’dan sorumlu. Liste böyle uzayıp gidiyor.
Aktif yedekten pek çok görevli Rusya’nın, hem özel hem de kamuya ait büyük şirketlerinde görevlendirildi ve FSB tarafından maaş ödenmeye devam ediyor. “Şirketlerin devletin çıkarlarının dışında kararlar vermeyeceğinden emin olmak zorundayız” diyor şu anda FSB’de görev yapan bir albay. Bir başka KGB emeklisi ise bir firmada aktif yedek olmanın rüya gibi bir iş olduğunu söylüyor: “Kabarık bir maaş alıyorsunuz ve FSB kimliğinizi de kaybetmiyorsunuz.” Bu aktif yedek görevlilerden biri, geçen yıl FSB’den Rosneft’e gönderilen ve burada Sechin’in danışmanlığını yapan, Patrushev’in 26 yaşındaki oğlu. (Rosneft’teki yedi aydan sonra, Putin Andrei Patrushev’i, profesyonel başarılarına ve “yıllarca yaptığı vicdani çalışmalarına” değinerek Onur Rütbesi’yle ödüllendirdi.) Rosneft, Yukos’un parçalanmasından sonra şirketin hisselerinin ana alıcısıydı.
Yukos’a yapılan ve Sechin’in Rosneft’e atanmasıyla en önemli aşamasına giren saldırı, mülkiyetin silovikiler lehine yeniden dağıtımına dair ilk ve en göze batan örnekti ama tek değildi. Hızla büyüyen bir petrol şirketi olan Russneft’in sahibi Mikhail Gutseriev bu ay yasadışı eylemlerle suçlandıktan sonra işini bırakmaya zorlandı. Bir süre reddetmesine rağmen Gutseriev’e göre “vidaları sıktılar” ve ardarda bir dizi devlet kurumu-genel savcılık, vergi polisi, içişleri bakanlığı- ona soruşturma açmaya başladı.
Oligarşiden Casuslar Zümresine
Finansal refahın oligarklardan silovikilere geçmesi belki de kaçınılmazdı. “Hırsız baronlar”a pek az sempati besleyen Ruslar’ın çoğu bu duruma hiç itiraz etmiyor. Hatta bu silovikilere açık bir popülerlik kazandırdı. Ama yeni ele geçirdikleri varlıkları başarılı bir şekilde yönetip yönetemeyecekleri şüpheli. “Bir şirketi parçalamayı ya da birşeylere el koymayı biliyorlar. Ama bir şirketi nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Basitçe güç kullanıyorlar çünkü başka bir yöntem bilmiyorlar” diyor şimdi iş hayatında çalışan eski bir KGB casusu.
Tuhaf bir şekilde, iktidarın ve ekonomik kaynakların, kendilerini devletle özdeşleştiren küçük bir siloviki grubunun elinde böylesine yoğunlaşması güvenlik hizmetlerinin daha alt seviyelerinde çalışan insanları yabancılaştırmadı. Burada bir tür trickle-down (paranın devlet politikasıyla hemen zengin olanlardan daha fakir olanlara geçmesi) geçerli: son on yılda ortalama bir FSB görevlisinin maaşı kat be kat arttı ve kendi hesabına çalışanlar hoş görülüyor. Bunun yanında, buralarda çalışan ve çalışmayan Ruslar varlıkların özel ellerden silovikilere geçmesinin devletin çıkarına olduğuna inanıyor. “Kendi verdiklerini geri alıyorlar ve buna hakları var” diyor Goloshchapov.
Ancak silovikilerin haklarının yasalarda ya da anayasada zikredilen resmi haklarla bir ilgisi yok. Devletin gücünü tekrar ayağa kaldırmak, Rusya’yı parçalanmaktan kurtarmak ve onu zayıflatabilecek düşmanların işlerini boşa çıkarmak gibi özel bir görev iddiasındalar. “Bu idealist duygular” diyor Kondaurov “kişisel ya da kurumsal kazanım ile çıkarcı ve sinik bir hevesle yanyana bulunuyor.”
Güvenlik hizmetlileri kendilerini görevleri gereği herhangi bir yasayı çiğneyebilme yetkisine sahip sıkı bir kardeşler topluluğu olarak görüyor. Yüksek dilleri küfürle süslü ve milliyetçilikleri çoğunlukla sıradan insanları hor görmeyle bileşik. Ancak birbirlerine sadıktırlar.
Teşkilata girmek için kıran kırana bir yarış söz konusu. KGB işe alımlarını çok dikkatli bir şekilde yapıyordu. Adaylar önce çeşitli kurum ve üniversitelerden seçilir, sonra da özel KGB okullarına giderdi. Bugün yeni binasıyla boyutu iki katına çıkacak Moskova’daki FSB Akademisi kıdemli silovikilerin çocuklarını cezp ediyor. İngiliz analist Galeotti “asıl önemli olan sadece öğrendikleriniz değil, orada tanıştığınız insanlardır” diyor.
FSB Akademisi’nin mezunları birbirleriyle iyi anlaşabilir. “Cheka bir soydur” diyor eski bir FSB generali. Bir KGB mirasına -örneğin teşkilat için çalışmış bir baba ya da dede- bugün silovikiler tarafından oldukça fazla değer veriliyor. Siloviki klanları arasında evlilikler de teşvik ediliyor.
1980’lerin sonunda hala muhalifleri avlamakla uğraşan, Rusya’nın uyuşturucu kontrol dairesi başkanı Viktor Cherkesov FSB psikolojisini, siloviki için bir manifesto ve birlik çağrısı haline getiren bir makalede özetledi:
Bizler (siloviki) yek vücut olduğumuzu anlamak zorundayız. Tarih Rus devletinin ayakta tutulmasının yükünü bizim omuzlarımıza yüklemiştir. Tehlikede olduğumuzu hissettiğimizde önemsiz herşeyi bir kenara bırakıp yeminimize sadık kalma becerisi göstereceğimize inanıyorum.
Seküler bir vatanseverliğe hitap etmenin yanısıra Rusya’nın güvenlik patronları, din adamları sınıfı içinde müttefik bulmakta zorluk çekmiyor. Lubyanka Meydanı’ndaki FSB binasının hemen yanıbaşında, içindeki bir levhada “Ağustos 2001’de FSB’nin özverili yardımlarıyla restore edilmiştir” yazan 17. yy’den kalma Kutsal Bilgelik(Ayasofya) kilisesi yer alıyor. İçeride, yeni boyalı ikonlar altınla parıldıyor. “Tanrı’ya şükür FSB var. Bütün güç Tanrı’dan gelir ve onlarınki de tabi ki” diyor ayini yöneten Peder Alexander. Eski KGB generali de onunla aynı fikirde: “Gerçekten seçilmiş olduklarına ve Tanrı tarafından yönlendirildiklerine ve hatta yararlandıkları yüksek petrol fiyatlarının bile Tanrı’nın iradesinden kaynaklandığına inanıyorlar.”
KGB tarafından sık sık sorguya çekilen ve (Sovyet karşıtı propoganda yüzünden) iki kere hapse mahkum edilen Sergei Grigoryants, güvenlik şeflerinin “dünya gerçeklerini bir tek kendilerinin anlayabildiğine” inandıklarını söylüyor. Bu anlayışın merkezinde, kendi varoluş sebebini haklılaştıran abartılmış bir düşman imgesi yer alıyor: düşman yoksa, onlar ne için var? Krystanovskaya şöyle diyor: “Sıradan insanların görmediği düşmanları görebildiklerine inanıyorlar.”
Putin 1999’da FSB’ye şöyle hitap etti: “Birkaç yıl önce düşmanımız olmadığı yanılsamasına kapıldık ve bunun bedelini ağır bir şekilde ödedik.” Bu, çoğu KGB emeklisi ve onların haleflerinin paylaştığı bir görüştü. En büyük tehlikenin, Rusya’yı zayıflatmak ve kargaşa yaratmak isteyen Batı’dan geldiği söyleniyordu. Rusya’yı kendi teknolojilerine bağımlı kılmak istiyorlar” diyor şu anki bir KGB görevlisi. “Bizim pazarımızı kendi mallarıyla doldurdular. Tanrı’ya şükür hala nükleer silahlarımız var.” Silovikilerin kuşatılmışlık zihniyeti ve Batı karşıtlığı Rus kamuoyunu da peşinden sürüklüyor. özel ajanların sözcüsü Goloshchapov bu ruh halini şu şekilde açıklıyor: “Gorbaçov zamanında Rusya, Batı tarafından seviliyordu ve bunun karşılığında ne kazandık? Her şeyi teslim ettik: Doğu Avrupa’yı, Ukrayna’yı, Gürcistan’ı. NATO sınırlarımıza dayandı.”
Bu bakış açısına göre, içerde Batı’nın eline oynayan herkes iç düşmandır. Bu kategoride son kalan özgür-düşünen gazeteciler, Batı tarafından desteklenen son STK’lar ve hala Batı değerlerini paylaşan bir kaç liberal politikacı yer alıyor.
Bu duyguların derinliğini anlamak için, Putin’i ve onun çeçenistan’daki zalim savaşını eleştiren kitapları Rusya’nın dışında Rusya’dakinden daha çok bilinen gazeteci Anna Politkovskaya’nın öldürülmesine bir FSB görevlisinin verdiği tepkiye bakın: “Onu kimin öldürdüğünü bilmiyorum ama makaleleri Batı basınına hizmet ediyordu. Bunu haketti.” Bu mantıkla geçen yıl Londra’da polonyumla eski KGB görevlisi Litvinenko zehirlendi.
Böyle bir atmosferde, Rusya’nın güvenlik teşkilatlarının devlet düşmanlarıyla, her nerede mümkünse, acımasızca mücadele etmeye yetkili olduğu düşüncesi geniş çapta kabul görüyor ve yeni bir yasa paketiyle de destekleniyor.
“Aşırılıkçılığa” karşı yasalardan biri, FSB’ye ve diğer teşkilatlara Kremlin karşıtı eylem ya da ifadelerde bulunan herkesi takip etmek için geniş bir hareket alanı veriyor. Bu bağımsız analistlere ve gazetecilere uygulanmaya başladı bile. Müvekkilinin telefonunun FSB tarafından yasadışı dinlendiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne şikayette bulunan bir avukat devlet sırlarını ifşa etmekle suçlandı. Yabancı firmalarla işbirliği yapan pek çok bilim adamı ihanet suçlamasıyla hapis yatıyor.
Eski Sovyet köklerine duydukları sadakate rağmen, bugünün güvenlik patronları seleflerinden farklı. Komünist ideolojiye geri dönmek ya da meyvelerini yedikleri kapitalist sisteme son vermek istemiyorlar. Onlarda, atalarındaki dünya nimetlerinden uzak durma tavrından eser yok. Kitlesel baskıdan da hoşlanmıyorlar: korkunun derinlere işlediği bir ülkede, seçili bireylere yapılan saldırılar işi görüyor. Ama iktidar ve paranın güvenlik teşkilatlarının elinde yoğunlaşması Rusya için iyiye işaret değil.
Ve işlerinde de iyi değiller   

 Düşmanların yaratılması klan anlaşmazlıklarını örtbas edebilir ve milliyetçiliği ateşleyebilir ama ülkeyi daha güvenli ya da gelişmiş kılmaz. FSB yabancı casusların sayısının gittikçe arttığını bildirse de, bilim adamlarını ihanetle suçlasa da ve kendi “kardeşler topluluğu”nu selamlasa da, Rusya dünyada suç oranı en yüksek, yolsuzlukların ve bürokrasinin en fazla olduğu ülkelerden biri olmaya devam ediyor.

2004’te Beslan’daki okul baskınında, FSB gerçeği öğrenmek isteyen gazetecileri taciz etmede iyi bir iş çıkardı. Ama rehinelerin tutulduğu okulu kordon altına almayı bile başaramadı. çeçenistan sınırındaki İnguş Cumhuriyeti, Putin’in KGB’den eski bir meslektaşı olan valinin yönetiminde, yeni bir savaş oyununun içine düştü. Ordunun başı suç ve derebeylerle dertte. Yabancı işadamlarına düzenli olarak kolluk kuvvetlerince zorluk çıkarılıyor. Rusya’nın dış politikası kendi kendini gerçekleştiren bir şeye dönüştü: Her cephede sürekli düşmanları suçlayarak, pek çok ülkenin potansiyel dosttan öfkeli hasıma dönüşmesine yardımcı oldu.
KGB emeklilerinin iktidara yükselişi şaşırtıcı olmamalı. Rus kültür tarihçisi Inna Solovyova, bunun Rusların kendi liderlerinde çekici buldukları niteliklerle ilgili olduğunu söylüyor: Kararlılık, ihtiyat, otorite ve bir derecede gizem. “KGB bu tanıma uyuyor ya da en azından buna nasıl uygun görüneceğini biliyor.”
Peki ülkeye herhangi bir iyilik yapıyorlar mı?  “KGB’den gelen insanlar taktikçidir. Bize asla stratejik meselelerin nasıl çözüleceği öğretilmedi” diyor Kondaurov. Tüm bunların içinde en büyük sorun, o ve diğerlerine göre, teşkilatın profesyonelliğini kaybetmesi. Londra’daki polonyum dalavereleri hakkında konuşurken yüzü kızarıyor. “Hiç bu kadar batmamıştık” diye iç çekiyor. “ülkenin imajına indirilmiş ne büyük bir darbe!”   
__________________________________
(The Economist, 25 Agust, The Making of a Neo-KGB State)
çeviren:
Ekopolitik.org
 


Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.