Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Yalanlar Arasından Bir Yol Bulmak

Murat Atrışba (Bolat)             
     

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil”

“Yok, yazmayayım” dedim ama hislerimi, artık orada burada insanın karşısına çıka çıka klişeleşmiş Fuzuli’nin bu muhteşem dizesinden daha iyi ifade edecek bir söz bulamadım. 

Kafkasyalıların gündemi deli gibi Abhaz Federasyonu’nun kurulması haberiyle çalkalanıyor. üzerinde yaşadığımız topraklar hiç olmadığı kadar varlığımızın bekasıyla ilgili bir süreçten geçerken oturup bunları yazmak sinir bozucu.  

çok özenmeyeceğim, sadece bazı parçaları ortaya koymak istiyorum. Bu yazı “ne kesin bir çözüm önerisi” ortaya koyuyor, "ne de bir davet" içeriyor. çünkü yakın zaman içinde aklıselimle bir araya gelinip meselelerin masaya yatırılabileceğine inanmıyorum. İnandığım şey şudur ki, bizler, yani bugünün gençleri, önümüzdeki yıllar boyunca bugünlerin artıklarıyla, pislikleriyle, geç kalmışlıklarıyla boğuşacağız. Umuyorum bizler de, kaderin cilvesiyle bizden önce doğmuş olanların bugün bize yaptıkları zulmü bizden sonrakilere yapmayız.  

*** 

Bugün Abhaz Federasyonunun kurulması meselesinde ana öznenin Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi ve onun değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez mobutusu İrfan Argun olduğunu tartışmayacağım. Zamanım o kadar da bol değil.  

İn ve cinin karşılıklı top oynadığı iki-üç derneğe sonradan katılan, Bolu ve Ereğli gibi üye transfer edilerek makineye bağlı yaşayan tabela dernekleriyle oluşturulan “birlik”, ölü doğmuş bir çocuk olduğu gerçeğine gözlerini kapatarak ilerliyor. 

Kendi tüzüklerini bile bir paçavra gibi kenara atıp 15 yılı aşkın süredir kendilerine verilmeyen hakları da gasp edenler, savaşın hemen ertesinden beri resmi makamlara hiçbir etki uyandırmayan ve hiçbir somut değişim yaratmayan yazılar yazmaktan başka ne yaptılar ki bugün Abhaz Federasyonu adı altında Abhazya’nın değişen ve gelişen pozisyonunun ihtiyaçlarını çözeceklerini iddia ediyorlar? 

Yani bütün mesele KafFed yönetimiyle yaşanan çatışma değil, öyle mi?  

Yani bütün mesele çevrelerinden dolaşıp Abhazya’ya ulaşmaya çalışan “çatlak seslere” karşı bir “meşruiyet sultası” yaratma amacı değil, öyle mi?  

Yani bütün mesele artık bastırılamaz hale gelen ve bizzat Komite’nin niteliklerinden kaynaklanan tepkiye karşı başarısız bir imaj yenileme çabası değil, öyle mi? 

Bütün bunlar yalan ve artık bunları teker teker analiz etmek heba olan bunca yılı tecrübe etmiş insanlar için abesle iştigaldir. 

Ne ortaya sundukları  konjonktürel değişim, Abhazya’nın değişen ve gelişen ihtiyaçları sebeptir; ne de Abhaz kimliğinin daha da güçlenmesi için duydukları çok samimi(!) kaygılar…  

Birazcık kaygıları  olsaydı, birazcık sağlıklı düşünebilselerdi, şizofrenik yapılarla bu işe adım atmazlardı. Devlet kademelerinde, akademik çevrelerde, sivil toplumda seslerine karşılık bulmak gibi bir dertleri yok anlaşılan.  

Yoksa hangi mantıkla, DHKP-C’ye, Ergenekon davasından tutuklu yargılanan Veli Küçük ve Hurşit Tolon gibi generallere, kırk yıldır fır dönen Doğu Perinçek gibi siyasilere selamlar gönderen, övgüler düzen Hamburg Derneği ve uzantılarıyla aynı metinde buluşabiliyorlar? Bu şekilde mi temsil edecekler Abhaz toplumunu ve Abhazya’yı? 

Bu nasıl bir basiretsizlik, nasıl bir çığırından çıkma halidir? 

Bir yandan da bize güvence veriyorlar, sağ olsunlar, Adige ve Abhaz halklarıyla olan kardeşlik bakiymiş ve bu süreç zarar vermezmiş… Daha şimdiden Abazalardan Adigelere, Adigelerden Abazalara yönelen kibirli, ötekini beğenmez cümleler bu iple inilecek kuyuda bizi nasıl bir geleceğin beklediğini gösteriyor. 

Kimse 1960’ların sonunda kurulmuş Kafkas Abhazya Kültür Derneği’ni, yani Selimiye Abhaz Derneği’ni de örnek göstermesin. Sebebini merak edenler bu derneğin kurucuları arasında yer alan ve ilk beş dönem başkanlığını yürüten Şerafettin Terim’in “Kafkas Tarihinde Abhazlar ve çerkeslik Mefhumu” kitabında bir “Abhaz Türkünün” Adigelerden nasıl bahsettiğini okuyarak meraklarını giderebilirler. Birilerinin kutsalına dokunmuş olabilirim, sorun değil, çünkü meselenin öncesi de bugünü de masumiyetten oldukça uzak… 

Bir de tabi bu arazın diğer halklardaki tezahürleri söz konusu. Karaçayları, Dağıstanlıları, Adigeleri küçümseyen ve hakir gören çeçenler yok mu? Psou’dan ötesinde kıyamet kopsa “Ah yazık, Allah yardımcıları olsun”dan öte bir sorumluluk taşımayan Abhazlar gibi, çeçenistan ve biraz da İnguşetya dışında olanlar bunları ilgilendirmez.  

Adigelerdeki tezahür ise son birkaç yıldır ciddi ciddi hazırlanan ve birkaç hamle de gerçekleştirmiş bir süreç olmasına rağmen şaşırtıcı  derecede bilgisiz ve ham ellerde yürüyor. Kafkasyalılar arasında ortak kültür ve ortak tarih olmadığı gibi deli saçması faraziyelerle zemini döşenen bu süreç, devamında sıhhatini garanti ettikleri kardeşliği içi boş bir kavram haline getiriyor.  

Kafkasyalı bir halkın, başka bir Kafkasyalı halkla dayanışması ve kardeşliği, arasında ortak bir kültür ve tarih olmayan herhangi bir zulme uğramış dünya halkıyla olan ilişkisinden farklıdır. 

üstelik bu süreci höt-zöt ifadelerle, nüfusunun büyük bölümü yurdundan çıkarılmış Abhaz halkı da dahil olmak üzere diğer Kafkas halklarının sürgün ve soykırıma maruz kalmadığı, 21 Mayıs’ın salt Adigelere ait bir imge olduğu gibi tezlerle de desteklemek isteyenler ne sahte kardeşlik nutukları atsınlar, ne de -eğer o kadar saflarsa- bu yolda bir kardeşlik beklesinler. 

Fakat bundan iki yıl  önce Eskişehir’de eski bir arkadaşa dediğim gibi bu cenahı anlamıyor değilim. Adige halkı özellikle Kafkasya’da kaderini değiştirebilecek önderlerinden bazılarını Abhazya’da şehit verdi. Bugün isimleri pşınawolar kadar bile hatırlanmayan ve fakat bilenlerin kalbinde salt isimlerinin bile heyecan uyandırmaya yettiği Huade Adam ve Navurjan İbrahim gibi gençlik liderleri Abhazya’nın bağımsızlığı uğruna canlarını verdiler. Bunlar Adige halkı için sıradan kayıplar değildi, sıradan olmadıkları da sonraki yıllarda görüldü. Şamil Basayev’in “Allah aşkına gelme, bize senin silahın değil, sözün lazım, kalemin lazım, sana bir şey olursa Adigey susar” dediği ve hemen o çatışmada, Sohum’da şehit düşen Huade Adam’dan sonra Adigey yıllarca benzer bir yürek görmedi. 

Yine aynı şekilde bundan seneler önce yapılan bir 21 Mayıs organizasyonunda sıradan biri gibi kalabalığın içinde dolanan bir Kabardey genci çeçenistan’daki ikinci savaşta onlarca arkadaşını şehit verip birliğinden yaralı olarak sağ kurtulmuş tek kişiydi. 

Bugün aynı höt-zöt tavırlarla Adigelere yönelik rahatsız edici sözler söyleyenlere şahit oldukça, bu insanlar, ödedikleri bedeller geliyor aklıma ve utanıyorum, mahcup oluyorum. 

Diasporada asimilasyondan en şiddetli şekilde etkilenen Adige halkının, uluslaşma sürecinin baltalanmasıyla büyük ölçüde ilintili öznel sorunları, her ne kadar geç kalınmış da olsa çok daha fazla gündeme alınmalıdır. Bu noktada örselenen Adige kimliğinin güçlendirilmesi ve vatan/anavatan ile olan bağının daha güçlü biçimde canlandırılması gerekmektedir.  

İşte tam da burada Abhaz Federasyonu’na karşı çıkan ve Abhaz-Adige kardeşliğini savunan kesimlerin kardeşlikten ne anladıklarını yaşayarak göreceğiz. Soykırım politikasının inşası, Abhazya’dan görece farklılık arz eden dönüş meselesi, Adige bölgesindeki toprak ve parçalanmışlık sorunları, muhalefetin maruz kaldığı şiddet, sivil siyasetin ezilmesi ve silahlı mücadeleye hapsedilerek yok edilmek istenmesi, kültürel ve siyasi hakların budanması gibi ilk anda akla gelebilecek sorunların çözümünde bu “kardeşlerin” motivasyonlarının ne derece güçlü olduklarını, meselelere bilgi-birikim olarak ne kadar hazırlıklı olduklarını ve nasıl bir emek koyacaklarını göreceğiz. 

Komite çizgisini takip edenler özellikle Abhazya’nın Rusya ile olan ilişkisinden kaynaklı konjonktürü öne sürdüğünde, ihanete uğramış psikolojisiyle kaleme sarılıp, Adige halkının Abhazya savaşında ortaya koyduğu kan ve teri hatırlatanların bir kısmı, yine aynı konjonktürel farklılığa işaret ederek aynı savaşta –nüfuslarına da oranla- hiçbir halkla kıyaslanamayacak biçimde destek veren çeçen halkının acılarına sırtlarını dönenlerin de ta kendileridir.  

Bu halkın en yiğit çocuklarının, Gürcü işgalcilere ilk kurşunu sıkanlar arasında yer alan savaşçıların, Lomali çaçaev’in, Hamzat Hankarov’un ve daha nicelerinin akrabaları, kardeşleri, aileleri ya da bizzat kendileri mülteci bile olamadan vatanlarından uzakta, bazen burnumuzun dibinde sersefil yaşarlarken, bu ıstıraba bir an olsun gözlerini çevirip bakmayanlar onların da kanıyla kazanılan topraklar üzerinden vatanseverlik yapıyorlar. çok istiyorum ama bu insanlara güvenemiyorum… 

İhtiyaç üzerine kardeşlik olmaz, “Rabbena hep bana” kardeşlik olmaz. Adige halkı bayrağını yükseltiyor. Lazım olunca gururla “Biz Abhazya’nın arkasında şu kadar milyonuz” diyenler, o bayrağa karşı ne kadar sorumluluk duyacaklar, hep beraber şahit olacağız. 

*** 

Bugün ayrı ayrı  örgütlenmeyi elzem görerek destekleyenlerin, Kafkas halkların siyasi güzergahlarında özellikle son on yılda kendini gösteren farklılaşmayı argüman olarak kullandıklarını görüyoruz. Peki ama anlayamadığım bir nokta var… Siyasi sorunlar siyasi mücadeleyle çözülür. Bu siyasi mücadeleyi sürdürecek olanlar dernekler midir ki, derneklerin ayrılmasını savunuyorlar? Gerçekten taşra derneklerinin ve hatta büyük şehirlerdeki derneklerin nasıl bir siyasi aktör haline geleceğini düşünüyorlar?  

Dernekler kültürel faaliyetler düzenlerler, öğrencilere burs sağlanması gibi sosyal içerikli projeler üretirler, tanışma ve kaynaşma amaçlı organizasyonlar düzenlerler. Şehirlerde yaşayan ve içinde yaşadığımız toplumdan farklı, –aynı değil fakat- ortak özellikler barındıran kültürlere sahip insanları bir araya getirirler. Bu bir ihtiyaçtır. Herkesten siyasi mücadelenin neferi olmasını beklemek ve bu performansı ummak gerçekçi değildir.  

Bununla beraber salt siyasi konularda fikir ve eylem üreten, en azından bu amaçla oluşturulan diaspora örgütlenmeleri mevcuttur. Bu insanların bazıları  bahsettiğim sosyal dayanışma çalışmalarında ya da sadece kendi insanlarıyla daha fazla beraber olabilmek için derneklere giderken bir yandan da daha keskin çözümlerin peşinde bu tip yapılarda yer almaktadırlar. Bahsedilen konjonktür değişiminin yarattığı zorlayıcılık aslında ne kadar zorlayıcı bir etkendir tartışılır olmakla beraber, siyasi amaçlı faaliyet gösteren yapılanmaların her halkın öznel koşulları ve bunların dayattığı ittifaklar sebebiyle ayrı örgütlenmeye gitmesi görece anlaşılır, pragmatist bir tercihtir. Fakat tabi ki, bir Adige örgütünde bir çeçenin, Osetin, Abhazın varlığı bir Türkün, Fransızın, Arnavutun varlığından farklı olacaktır. Sorunlara karşı muhataplığı da farklı olacaktır. Bu diğer halkların olası yapılanmaları için de geçerlidir. Aksi halde, eski Kafkas Halkları Konfederasyonu lideri Musa Şenibe’nin dile getirdiği tarihi uyarıyı bizler de gelecek nesillere miras bırakacağız: 

“Rus-Kafkas Savaşı’nda yok edilen halkların hüzün verici panteonuna girişte, eski kocaman bir döviz asılıdır: ‘Böl ve yönet!’ 
Her mezar taşının  üzerinde ise şu yazar: ‘Evlatlarımız unutmayın, biz birleşemedik, bu yüzden yok olduk!’”

Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.