öğrenimini Tophane Sıbyan Okulunda tamamladı. 17 yaşında iken Niş'de bulunan ağabeyinin yanına giderek burada rüşdiyeyi (ortaokul) bitirdi (1863). Tuna vilayetinin merkezi Rusçuk'da Mektupçu Kâtipliği yaptığı sırada cami derslerine devam etti ve Bulgar çankofdan Fransızca öğrendi. İlk yazılarını "Tuna" gazetesinde yayınladı (1868). Burada ünlü Tuna Valisi Midhat Paşa kendisine Midhat adını verdi ve onu da yanına alarak tayin olduğu Bağdat'a götürdü. Bağdat'ta Vilâyet Basımevi'ni kurarak "Zevra" (Bağdat) gazetesini yayınlamaya başladı. Ahmed Midhat burada serbest fıkirli bir filozof olan Can Muattar'dan Farsca, Bağdat Müftüsü Muhammed Zehavi'den Fıkıh dersleri aldı. İlk kitapları olan "Hace-i Evvel"i ve "Kıssadan Hisse"yi burada yazdı. Basra Mutasarrıfı olan ağabeyinin ölümü üzerine, ailesine bakmak zorunda kalınca, 1871 yılında İstanbul'a döndü. 1872'de "Ceride-i Askeriye" ve "İbret" gazetesinde yazılar yazmaya başladı. "Yeni Osmanlılar”dan Namık Kemal'le olan dostluğunu "İbret"de ilerletti. Ailenin geçim sıkıntısını giderebilmek gayesiyle bu gazetelerdeki yazarlığının yanı sıra Tahtakale'de oturduğu evde bir basımevi kurdu. Bütün aile fertlerinin de işbirliği ile kendi kitaplarını yayınlamaya başladı. Basımevini kısa sürede büyüterek Beyoğlu’na nakletti. 1872 yılında "Dağarcık" dergisini; daha sonra da "Devir" ve "Bedir" gazetelerini yayınladıysa da bunlar pek uzun ömürlü olmadı. 1873 yılında "Dağarcık" dergisinde yazdığı "Duvardan Bir Ses" yazısı nedeniyle Yeni Osmanlılarla (Namık Kemal, Ebuzziya Tevfik) birlikte mahkûm edilerek Rodos adasına sürüldü. Burada da boş durmadı ve "Kırkanbar" dergisini çıkardı (1873). Halk okulu Medrese-i Süleymaniye'yi açtı ve "Hüseyin Fellah", "Yeryüzünde Bir Melek", "Eflatun Bey”, "Hasan Mellah" gibi romanlarını kaleme aldı. üç yıllık bir sürgün yaşamından sonra Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ile 1876 yılında İstanbul'a döndü. Bu tarihten sonra kendini daha yoğun bir şekilde yazarlık, gazetecilik ve yayıncılığa verdi. Yeni Padişah Sultan II. Abdülhamid'le iyi geçindi ve onun gözüne girdi. 1885'de Karantina Başkâtibi oldu. 1877 yılında devletin resmi gazetesi olan "Takvim-i Vakayi'nin yazarlığına ve devletin basımevi olan Matbaa-i Amire'nin Müdürlüğüne atandı. "İttihad" dergisini ve 1878 yılında "Tercüman-ı Hakikat" gazetesini çıkardı. Birçok eserini bu gazetede bölümler halinde yayımladı. 1888 yılında Stokholm'de toplanan Müsteşrikler (Doğubilimciler) Kongresi'ne Osmanlı Devletini temsilen delege olarak katıldı. 1895 yılında Meclis-i Umur-u Sıhhıye İkinci Reisi oldu. 1908 yılına kadar gazeteciliği ve yayımcılığı devam etti. 1908 yılında Matbaa-i Amire Müdürlüğü’nden emekliye ayrıldı. Bakanlar Kurulu kararıyla Darü'Ifünun'da (üniversite) Felsefe Tarihi, Dinler Tarihi, Genel Tarih, Vaizler Medresesi’nde Dinler Tarihi, Dârü’lmuallimat'da (Kız öğretmen Okulu) Tarih ve Pedagoji öğretmeni oldu. 1908 yılında merkezi İstanbul'da olmak üzere kurulan "çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti" (çerkes Birleşme ve Yardımlaşma Derneği) nin kurucuları ve çalışanları arasında yer aldı. 1913 yılında, İstanbul'da parasız olarak öğretmenlik yaptığı Darü'şşafaka Lisesinde gece nöbetçisi iken 69 yaşında kalp krizinden öldü. Mezan Fatih Camii bahçesinde, girişteki üçüncü mezardır.
Hağur Ahmet Midhat Efendi, "Türkiye halkına iIk okuma zevkini veren yazar ", "Hace-i Evvel" (İlk öğretmen) ve "kırk beygir gücünde bir yazı makinesi” olarak anılmaktadır. Bir kısmı çeviri olmak üzere 208 tane basılmış eseri vardır. Kafkas tarihini incelemek ve belgeler toplamak için de çalışmış ve bu gayeyle bir kurul oluşturmuştur. Bu konuda "Kafkas" adlı bir romanı (tiyatro olarak da oynandı), "çerkes özdenleri" adlı ve oynandığında İstanbul'da olaylar yaratmış bir tiyatro eseri, "Kırkanbar" (1873-1876) dergisinde ve çeşitli eserlerinde birçok yazıları bulunmaktadır.
______________________________
Kaynak: Sefer Ersin Berzeg, Kafkas Diasporasında Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü, Samsun-1995