Arama

Ulusal Bağımsızlık Savaşında Kirmasti (*)
Osmanlı Devletini ayakta tutan değerler, Ortaçağla birlikte yok olup gitmişti. Osmanlı Devletinin ne ekonomik, ne sosyal ne de siyasi yapısı, Sanayi Devrimi ve Fransız Devriminin başlattığı yeni çağa uygundu. Sömürgecilerin baskısı, Osmanlı yapısını çatırdatmaya yetti.
1.Dünya Savaşından sonra da Osmanlılar çöktü. Mondros Ateşkes Antlaşması bu çöküşü belgeliyordu. Osmanlı ülkesinde artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Kirmasti de bu süreçten doğrudan etkilendi. Kirmasti, konumu gereği, çelişkilerin, çatışmaların bir parçası haline geldi, çünkü Kirmasti, İstanbul’a ve İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapılardan biri olan Bandırma’ya yakındı. Bu nedenle, Osmanlı Devletindeki her türlü değişimden etkileniyordu. Mondros koşullarından da hızla etkilenmeye başladı. Bu dönemde Bursa-Balıkesir karayolu bağlantısı, Uluabat ve Kirmasti köprülerinden geçiyordu.
 
1918 de Bölgede Siyasi Durum
Osmanlı otoritesi, İtilaf Devletlerinin denetimine girince, Anadolu’nun yönetsel yapısı karıştı. Padişaha bağlı olmakla birlikte valiler ve belediyeler, merkezi otoritenin zayıflığından yararlanarak, özellikle başlayan işgal karşısında, özerk davranışlar göstermeye başladılar.Büyük ölçüde halkın desteğini almaları, meşruluklarını sürdürmelerini sağlıyordu. Ayrıca, işgal kuvvetlerinin varlığı ve yerel yöneticilerin “Mondros”tan kaynaklanan sorumlulukları, işgal altındaki şehir ve ilçelerde padişahın meşruluğunu ortadan kaldırmaya başlamıştı.
Herkesin geleceğe yönelik bir tercih yapması gereken bir zamanda, özerk bir konuma gelen idari kadro içinde, farklı tutumlar ortaya çıktı. Yöneticilerin bir kısma işgale karşı direnişin örgütlenmesine öncülük etti, destekledi veya göz yumdu. Baza yönetici de padişaha bağlılıklarını sürdürdüler ve ulusal mücadeleden uzak durdular. Hatta bir kısmı, zaman zaman ulusal güçlere karşı isyanları destekledi ya da işgale karşı sessiz kalmayı yeğledi.
Mondros koşulları gereği dağıtılan ordu birliklerinden arta kalanlar (örneğin Kazım özalp komutasındaki güçler) ya padişaha bağlılıklarını sürdürmek pahasına var oluşlarına son vermek ya da Kuvayi Milliye hareketi içinde yer almakla karşı karşıyaydılar.
Osmanlı otoritesi bölgede zaten uzun süre etkin değildi. Bu nedenle efeler gibi bir çok yerel otorite ortaya çıkmıştı. Hatta efelik giderek yerleşik bir kültür haline gelmişti. Mondros koşullarında, efelik dışında da çeteler kurulmuştu. Mütareke dönemindeki otorite boşluğunda çete, şaki, eşkıya adıyla bir çok küçük topluluk, yasa dışı bir yaşam benimsemişti.
1918 sonbaharında, söz konusu yerel güler karar vermek zorunda kaldılar. Ya silah zoruyla mallarını alarak yaşamlarını sürdürdükleri zengin köylü, eşraf ve tacirle birlikte bölgeyi savunacaklar, ya da işgali kabullenecekler ve işgal koşullarında kendilerine bir yaşam olanağı üreteceklerdi. Efelerin büyük çoğunluğu işgale karşı durdular. Ancak, özellikle güney Marmara’da, Mondros koşullarında ortaya çıkmış çeteler, ulusal mücadele taraftarı olmayı kendi çıkarlarına uygun bulmadılar.
Bölgenin nüfusu da oldukça karışıktı. Kirmasti de dahil bölgede, Müslümanların yanı sıra Rumlar, Yahudiler ve göç ettirilmeden önce Ermeniler yaşıyordu. Ayrıca Osmanlı göçmen politikası gereği, Balkanlar ve Kafkasya’dan göç etmiş pek çok insan bu bölgeye yerleştirilmişti. Dolayısıyla Müslümanlar da türdeş değildi. Arnavutlar, Gürcüler, çerkesler, Boşnaklar, Pomaklar, Abhazalar, Lazlar bölgeye yerleştirilmişti. Mondros sonrası kurulmuş çeteler daha çok etnik kökenle bir araya gelmişti. [1] Bu çeteler hem birbirleriyle, hem halkla mücadele içindeydi.
Bölgenin İstanbul’a yakın olduğu için propagandaya açıktı. Anzavur başta olmak üzere Şah İsmail, Gâvur İmam gibi örgüt liderleri, halifeliğin otoritesini temel adan bir siyasa oluşturmaya başladılar. İngiliz Muhipler Cemiyeti bu örgütleri destekledi ve para yardımı yaptı. [2] Bandırma-Karacabey yolu üzerinden bölgeye yapılan para yardımlarını 56.Tümen Komutanı, Bekir Sami Bey tespit etmiştir. İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin söz konusu propagandaya ve örgütlere parasal yardımı, çanakkale’deki Kuvayı Milliyenin öncülerinden Şevket Beyin ısrarlı takibiyle elde edilmiş ve Mustafa Kemal’e iletilmiştir.
Gerek otorite boşluğundan doğan huzursuzluklar, gerek propagandalar halkın kafasını karıştırmıştı. Güney Marmara’da yaşayanlar türdeş olmadıklarından ve kendi geleceklerini belirlemeye yönelik deneyimleri bulunmadığından, kaos kaçınılmazdı. Kaos ortamları isyan ve çatışma üretmek isteyenler için iyi bir olanaktı.
Kirmasti’nin bu dönemdeki Belediye Reisi Benli Ahmet’tir. 172. Alay Komutanı Osman Bey Kirmasti’dedir. Askeri Şube Başkanlığı’nda ömer Lütfi ve Halil Bey görev almıştır. Kaymakam Hüsnü Bey’dir. [3] Yunan işgaline kadar, Kirmasti’yi bu kadro yönetmiştir.
 
1918’de Bölgede Toplumsal Yapı
Güney Marmara, verimli toprakları nedeniyle, göreceli olarak Anadolu’nun öteki bölgelerine göre zengin bir ekonomiye sahipti. üretimdeki fazlalık, ticaretin artmasına neden oluyordu.özellikle Bursa, önemli bir ticaret kentiydi. İpek böceği ticareti,bölgenin nüfusunu da artırmıştı.
Osmanlı otoritesinin son yüzyılda sürekli zayıflaması, Tanzimat Fermanıyla mülkiyet hakkının tanınması, büyük çiftliklerin ortaya çıkmasını sağladı. Bu gelişmenin doğal bir sonucu, topraksız köylülerin sayısı arttı. Topraksız köylülerin bir kısmı, büyük toprak sahiplerinin hizmetine girdi, bir kısmı dağa çıkarak çete kurdu. Efelik böylece gelişti. Osmanlı otoritesinin yetersizliği, dağdaki eşkıyaların sayısını giderek artırdı. Eşkıyalar, tacirlerin ve toprak sahiplerinin korkusu oldu. Bölge sürekli bir gerilim yaşamaktaydı.
Osmanlıların göçmenleri genellikle Doğu ve Güney Marmara’ya yerleştiriyordu. Gerek 93 Harbi ( 1877-1878), gerekse Osmanlıların Balkanlardan geri çekilmesi sonucu başlayan göç, bölgeye sürekli yeni toplulukların yerleşmesine neden oluyordu. örneğin, I.Balkan Savaşı’ndan hemen bölgeden büyük bir göç yaşanmış, 50 bin kişi Anadolu’ya gelmiş ve bunların önemli bir kısmı Bursa ve çevresine yerleşmiştir. 1914 yılında İttihat ve Terakki’nin nüfus politikasının bir sonucu olarak Yunanistan yönetimindeki Makedonya’dan Doğu Trakya ve Güney Marmara’ya, buradan ayrılan Rum ve Ermenilerin yerine yerleşmek üzere gelmiştir.
Müslüman olmayan halklardan Ermeniler, 1915’teki zorunlu göç yasası gereği bölgeyi büyük ölçüde terk etmişlerdir. özellikle Gemlik’te çoğunlukta olan Ermeniler, bölgede hemen her yerde yaşamaktaydılar. Rumlar, daha çok şehir merkezlerinde olmak üzere Mudanya, Karacabey ve Gemlik başta olmak üzere Kirmasti, İnegöl ve Yenişehirde yaşıyorlardı. Ender olarak Trilye ya da Apolyont gibi küçük kasaba ve köylerde de bulunmaktaydılar.
Bursa genelinde Ermenilerin nüfusa oranı 1885’ten başlayan araştırmalara göre en fazla % 9-10 civarındadır. Rumlar daha çoktur. Nüfusa oranları bazı bölgelerde çoğunluk olmak üzere, toplamda %20’dir. [4]
Bölgede bir çok farklı etnik kökenden insan birlikte yaşıyordu. Müslüman topluluklar da farklılık göstermekteydi. Türklerin yanı sıra çerkesler, Arnavutlar, Pomaklar, Gürcüler ve az da olsa Lazlar bulunmaktaydı. Hatta istisna olarak Kürtler’den de söz edilebilir.
Bölgede, eşkıyalar ve yerleşikler arasındaki çelişkinin yanı sıra, Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasında da gerilim vardı. Ancak bu gerilim, hiçbir zaman büyük bir çatışma doğurmamıştı. Bu gerilim, Yunan işgaliyle çatışmaya dönecektir. Müslümanlar arasında da zaman zaman gerilimler yaşanıyordu. önemsiz sayılan bu gerilimler, beklenmedik bir biçimde Mütareke koşullarında çatışmaya döndü. çerkeslerle Arnavutlar arasında başlayan çatışma, Bilecik’ten Edremit’e kadar uzanıyordu. 
Arnavutlarla çerkesler arasındaki gerilimin kaynağı pek açık değildir. Kimileri bu gerilimin Balkanlara dayandığından söz eder. Rusların 1859 yılında çerkesleri yaptıkları baskı, Kafkasya’dan yaklaşık 150 bin çerkes’in Osmanlıya sığınmasına neden olur. Osmanlılar da bunları Balkanlara yerleştirirler. Aynı bölgeyi paylaşmış olan bu iki topluluk arasında, çeşitli nedenlerle gerilim başladığı öngörülmektedir. 93 Harbi sonrasında yapılan Ayestefanos ve Berlin Antlaşmaları gereği, Balkanlarda bulunan çerkesler, Rus sınırından uzak bir yere yerleştirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle Osmanlılar, Balkanlara yerleştirdikleri çerkesleri Güney ve Doğu Marmara’ya yerleştirdiler. Bu bölgede yaşayan Arnavutlarla çerkesler, eski gerilimi sürdürmüşlerdir.
Nedeni ne olursa olsun, çerkes-Arnavut gerilimi, bölgede karışıklık çıkararak, Mondros’un 7.Maddesi gereği bu bölgeleri işgal etmelerini meşru kılmak isteyen İngilizlerin ilgisini çekmiştir. Kışkırtmalar sonucu Bilecik, Karacabey ve Kirmasti başta olmak üzere çatışmalar başlamıştır.
çerkes-Arnavut çatışmaları, Mustafa Kemal tarafından büyük bir tehlike olarak görülmüştür. Mustafa Kemal, bölgedeki komutanlara çektiği telgraflarla, bu çatışmanın hemen durdurulmasını istemiştir.
Bölgedeki çatışmalar, korkuyu artırmış, güvensiz ortamı eşkıyalar, egemenliklerini artırmak için kullanmışlardır. Kirmasti’de giderek gücünü artıran çerkes Davut çetesi buna örnektir. çerkes Davut, hem Anzavur, hem de Yunanlıların tarafını tutmuştur.
Ahmet Anzavur, bu korku ortamını ulusal mücadeleye karşı kullanmak istemiştir. Yayımladığı fetvalarda, eğer bölgede kuvayi milliye gelişirse, İttihat ve Terakki’nin Ermenileri sürmesi gibi, Kuvayi Milliye’nin de çerkesleri evlerinden uzaklaştıracağına vurgu yapmıştır. Bu propaganda karşısında, bölgenin önemli komutanları – bir çoğu çerkes kökenlidir- olan Bandırma’da Yusuf İzzet ve Bursa’da Bekir Sami Bey, Karacabey ve İzmit’e giderek halkı sakinleştirmeye çalışmışlardır.
çerkes Ethem de anılarında, kendisinin hiçbir zaman çerkeslik gayesi gütmediğini ve halkı bu yönde kışkırtmaktan özellikle kaçındığını dile getirmiştir.
Kirmasti’de nüfusun dağılımı konusunda pek bir ayrıntı yoktur. Ancak, kasaba merkezinde Müslümanların nüfusun çoğunluğu oluşturduğu söylenmektedir. Sabri Bey mahallesi (Karakilise) başta olmak üzere, Rum evleri, kasabanın her iki yakasında da yaygındır. Bugün geniş bir alanı kaplayan Lalaşahin Mahallesi’nin bir bölümü, o dönemde Ermeni mahallesidir. Ermenilerin büyük çoğunluğu, 1915 zorunlu göçünde kasabadan ayrılmıştır. Geri kalanlar da kurtuluş savaşında kasabadan ayrılacaklardır.
Kirmasti Hüdevendigâr olarak bilinen Bursa sancağının öteki bölgeleri gibi, sürekli göç almıştır. 93 Harbi sonrası kasabaya çerkesler gelmiş ve Söğütalan gibi bazı köyleri kurmuşlardır. 1918’de kasaba nüfusunda da çerkesler önemli bir orana sahiptir. çerkesler, 1918-1922 arasında önemli ölçüde etkili olan topluluktur. Kirmasti’de Şarkı Karip çerkesleri Temeni hukuk Cemiyeti, adlı bir çerkes derneği kurulmuştur. örgütlü olmaları çerkeslerin dönemin siyasi ve toplumsal olaylarında etkisini artırmıştır. örneğin Anzavur isyanında çerkeslerin rolü büyüktür.
Kirmasti’ye yerleşen bir başka Kafkas halkı, Gürcülerdir. 93.Harbi ve I.Dünya Savaşı sırasında gelen Gürcüler, Kömürcü kadı gibi köyler kurup yerleşmişlerdir. Kirmasti’nin içinde de Gürcü aileler yaşamaktadır. çerkes çeteleri gibi zaman zaman Gürcü çeteleri de bölgede terör yaratmıştır. Bunlardan Gürcü Mehmet çetesi, daha sonra Kuvayi Milliye’ye katılmıştır.
93 Harbi sonrası Bursa’ya yerleşen 82 bin göçmenden 55’i Kirmasti’ye yerleştirilmiştir. Bunların içinde Pomaklar, Arnavutlar da bulunmaktadır. Ancak Arnavut yerleşiminin daha eskilere gittiği bilinmektedir. Kirmasti çevresinde Arnavut çetelerine de rastlanır. Kasap Hüseyin çetesi buna örnektir.
Bölgenin bir başka göçmenleri “muhacir” diye adlandırılan Türklerdir. Muhacirlerin büyük bölümü Balkanlardan gelmiştir. Balkan Savaşları ve İttihat ve Terakki’nin nüfus politikası bu göçleri hızlandırmıştır. Muhacir köyleri kurulduğu gibi, Kirmasti içinde de önemli bir nüfus oluşturmuşlar ve ticaretle uğraşmışlardır. O dönemde, daha önce yerleşmiş olan Türkler için “Manav”, yeni gelenler için “Muhacir” denmiş ve günümüze kadar bu ayrım sürmüştür.
 
1918’de Bölgede Ekonomik Durum
Tanzimat’tan sonra özel mülk haline gelen bölgenin verimli topraklarındaki ürün bolluğu, ticaretin artmasına neden olmuştu. Bölgede, imparatorluğun çöküşünde bile ticaret etkindi. özellikle ipekböceği ve ipekböceğine dayalı ticaret, Bursa’yı sermaye merkezi haline getirmişti. Bursa’nın bu ticari zenginliği çevresini de etkiliyordu.
Ticaret daha çok Rumların, Ermenilerin etkinlik alanıydı. Yahudiler de bu etkinlik içinde yer almışlardı. Müslümanlar ticarete uzak durmayı yeğliyorlardı. Müslümanlar daha çok tarım ve hayvancılığa yönelmişti. Yine de Bursa’da, başka bölgelere oranla daha çok Müslüman tacir vardı. çünkü, Bursa, eskiden beri İpek Yolu’nun önemli duraklarından biriydi ve bir ticaret kültürüne sahipti.
Bursa’da, 1870’lerdeki verilere bakılırsa bir sermaye topluluğundan söz edilebilir. Bu topluluk Müslüman olmayanlardan meydana geliyordu ve 1913 yılında, İttihat ve Terakki’nin uyguladığı, “ulusçu” ekonomi politikasıyla sarsıldı. Yine de I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar varlığını sürdürdü. Bu topluluğun Bursa ile ticareti olan yerlerde işbirlikçileri vardı. Ayrıca bu küçük sermaye sahibi topluluk, sömürgecilerin şirketlerinin bölgedeki ticaretini sürdürmelerinde işbirliği yapıyorlardı.
Bu ekonomik örgü, I. Dünya Savaşı’nda, Ermenilerin göç ettirilmesiyle değişime uğradı. Göç ettirilen Ermeni sermaye sahiplerinin bıraktığı boşluğu Yahudi, Rum ve Müslüman tacirler doldurdu. Kurtuluş Savaşı öncesi bu ekonomik yapı sürüyordu.
Kirmasti’nin ekonomisi Bursa ile bağlantısına rağmen büyük bir ticaret etkinliğine sahip değildi. Ekonomik etkinlik daha çok tarıma dayalıydı. “çorbacılar” diye bilinen Rum ailesi başta olmak üzere, Rumlar ve Ermeniler bu küçük ticari etkinliğin başat öğeleriydi. Rumlar kasabanın dışında, köylerde de yaşamaktaydı ama eldeki verilere göre Ermeniler, sadece kasaba içinde bulunmaktaydı. özellikle Lalaşahin Mahallesinde bulunan Ermeniler, zorunlu göç yasasıyla kasabadan ayrılınca, ticarette zayıflama oldu. Kirmasti içinde eşraf ve tacir Müslümanlar bulunsa da büyük çoğunluk tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktaydı.Tarım ve hayvancılığın önündeki en büyük engel, Osmanlıların otoritesinin zayıflaması sonucu ortaya çıkan ve “şaki” adı verilen eşkıyalardı. 
Tarım ve hayvancılıkla elde edilen fazlalık, “panayırlar” ve “pazarlar”da ticaret ürününe dönüşmekteydi. Pazar ve panayır geleneği Kirmasti’de uzun süreli bir gelenektir. Günümüzde Eylül ayında düzenlenen “panayır” etkinliğini kaybetse de “Pazar” geleneği hala canlıdır.
 
Bölgede Askeri Durum
Mondros Ateşkes Antlaşması, kolluk kuvvetleri dışında, Osmanlı askeri kuvvetlerinin dağıtılmasını gerektiriyordu. Bu dağılma süreci 1918’in son aylarına kadar sürdü. I.Dünya Savaşı’na girmiş olan ordunun üst kademeleri, İttihat ve Terakki’ye bağlıydı. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra, İttihat ve Terakki’ye karşı bir tepki oluştu. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi ve yenilgisinin sorumlusu olarak görüldü. Bu tepki, Güney Marmara’yı da etkiledi ve komutanlar değiştirildi. Osmanlı Hükümeti, bölgeyi elinde tutmak için buraya yeni atamalar yaptı.
Bu komutanların bir kısmı bağımsızlık taraftarlarıydı. Olanaklar ölçüsünde ve İtilaf Devletleri’nin, kolluk kuvveti olarak varlığını sürdürmesine izin verilen asker kalıntılarını etkin hale getirmeye çalışıyorlardı. Bir yandan da Kuvvayi Milliyeyi örgütlüyorlardı.
Bursa-Balıkesir bölgesinde 1919 yılı başlarında, Bursa 56.Tümen Komutanlığında Bekir Sami, Balıkesir’de 61.Fırka Komutanlığına Kazım özalp, çanakkale’de Şevket Bey görev yapmaktaydı. Bölgenin en büyük komutanıysa 14.Kolordu Kumandanı Tuğgeneral Yusuf İzzet’ti.
Kirmasti’de 172.Alay ve Jandarma Komutanlığı bulunmaktaydı. 172.Alay Komutanı Osman Bey’di. Bekir Sami ve Yusuf İzzet’in yazışmalarında, bu alaydan kaçan bazı askerlerden söz edilir. Askerlerin kimlikleri belirlenmediği için takiplerinin zorluğu dile getirilir. 1918 koşullarında bu olağan gibidir. Savaşın yenilgisi ve belirsizlik, asker kaçaklarını artırmıştır.
Bölgedeki Kuvvayi Milliye’nin çekirdeğini oluşturacak olan bu birlikler, Ahmet Anzavur’un propagandası karşısında da bocalamaktaydılar. çünkü Anzavur, uğruna savaştıkları hükümdar ve halifelik adına mücadele ettiğini ilan etmektedir. Yine de 172.Alay, Kirmasti’de, Kuvayi Milliye hareketinin en güvenilir merkezi olmayı sürdürmüştür. Bekir Sami Bey, Kirmasti’deki bu birliğin Bursa’nın savunulmasında ikincil bir güç olarak yapılandırılmasını düşünür. Bu görüşünü Yusuf İzzet Bey’e bildirir. Bu yapılanma gerçekleşmeden Yusuf İzzet Bey, Bekir Sami Bey’den Kirmasti’deki birliğin, 7.11.1919’da Bandırma’da olacak şekilde hareket ettirilmesini ister. Böylece Kirmasti’de Jandarmalar dışında asker kalmaz.
Kirmasti’de Kuvayi Milliye’nin örgütlenmesi için uğraş verenlerin başında Dr.Hilmi, Binbaşı ömer ve Gürcü Mehmet bulunmaktadır. Kirmasti Kuvayi Milliye komutanı Yüzbaşı Halil bey olur. Bölgedeki örgütlenmelerde “Hacıbekir”den sıkça söz edilmektedir. çalışmaları övgü ile anlatılır. Başhafız Ahmet Efendi, Hafız Mustafa Efendi, Gürcü Ahmet Efendi ve belediye başkanı Benli Ahmet Ağa, Kaaburuk Hasan Ağa ve Kürt Melüt, Gürcü İsmail, Tatar Cemil, Kalyoncu Mehmet, Mustafa Barış, Kör Ahmet, Faik Bursalı, Karapınarlı Ahmet çavuş, İshak çavuş, Koca Ali oğlu Musa, Osman oğlu Mehmet, Hoca Osmanın Ahmet, Hacı Ali, Laz İsmail, Mustafa Hamdi, Emrullah ve Ali, Güler Köylü Kürt ömer çavuş, Yavellili Halit çavuş, Koşuboğazı’ndan Pir Mehmet, Mehmet kuru Kuvayi Milliyecidirler. Kuvayi Milliye için Jandarma Şubesinin cephanelerini kullanmak isterler ve bunun için Bekir Sami beyle uzun süren bir görüşme başlar.
Kirmasti’de Vehbi Bey tarafından Redd-i İlhak Cemiyeti’nin kurulduğuna yönelik görüşler vardır. Ancak bu cemiyetin etkinliğine yönelik bir bilgi yoktur.
 
çerkes-Arnavut çatışmaları ve Kirmasti
çerkes-Arnavut çatışması [5], ulusal mücadelenin henüz örgütlendiği bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bu gerilim, ulusal mücadeleyi engellediği için Mustafa Kemal, bölgedeki komutanları, olaylara duyarlı olmaya çağırmıştır. Komutanların ortak fikrine göre; bu çatışma doğal değildir ve iki toplum birbirine karşı kışkırtılmaktadır. Kışkırtmalarla ilgili bir çok belgeden söz edilir. Sözgelimi Albay Şevket Bey, Bekir Sami Bey’e, çerkes-Arnavut çatışmasına yönelik kışkırtmalarda kullanılmak üzere, Karacabey’e 1.200 Türk Lirası gönderildiğinin öğrenildiğini ve takip edilmesi gerektiğini bildirir.
Bu çatışmanın arkasında İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin [6] olduğu söylenir. Bu savın geçerli olması pek olasıdır. çünkü İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin iki başkanı, Said Molla ve Rahip Frew arasındaki mektuplar, bu kışkırtmaya yönelik ipuçları vardır. İngiliz Muhipler Cemiyeti, bölgede karışıklık çıkartarak öncelikle ulusal mücadeleyi parçalamak istemektedirler. Bu gerilimden, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7.Maddesi nedeniyle İngilizler kolaylıkla yararlanabilecektir. İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin Kirmasti’de bir şubesinin açılması bu açıdan anlamlıdır.
çerkes-Arnavut çatışması Kirmasti’de etkindir. Harbiye Nazırı Cemal Paşa, Bekir Sami Bey’e gönderdiği telgrafta, durumdan haberdar olduklarını bildirir. Cemal Paşa, Arnavutların çerkeslerden 7 kişiyi öldürüp kasabayı da işgal ettiklerini duyduklarını, durumun daha kötüye gitmeden kontrol altına alınması gerektiğini bildirir. Bekir Sami Bey Kirmasti’deki çatışmaya müdahale eder. 40 kişi yakalanır. Bursa valisiyle birlikte Kirmasti’ye gelerek (24-27 Ekim 1919) halkı sakinleştirmeye çalışır.
Bekir Sami Bey’e göre Kirmasti’deki çatışma, çerkes-Arnavut çatışması değildir. Arnavutlardan Kasap Hüseyin’in eşkıyalıklarına çerkeslerin zorunlu karşılık verişidir. Ancak Bekir Sami Bey’in çerkes kökenli olması, bu görüşün nesnelliği konusunda kuşku uyandırmaktadır. Hatta, çatışmanın durdurulmamasında, bölgede bulunan komutanların bir çoğunun çerkes kökenli olmasıyla ilgisi olduğu ileri sürülmektedir. Bekir Sami Bey, Mustafa Kemal’e, Bölgenin en büyük komutanı olan Yusuf İzzet Paşa’nın bir çerkes milliyetçisi olduğundan şüphelendiğini bildirir.
çerkes komutanlar ve Kuvayi Milliyeciler üzerinde dolaşan şüpheler o kadar yaygınlaşır ki, çerkes Ethem, anılarında, çerkeslik siyaseti gütmediğini ve bu siyasetin karşısında olduğunu birkaç kez tekrarlamıştır. Gerçi çerkes Ethem’in birliklerinin de ana gücü çerkeslerden oluşmuştur. Buna karşın çerkes Ethem, Anzavur isyanını bastırdığı Sögütalan-Apolyont bölgesinde, bir çok isyancı çerkes’i öldürtmüştür. Benzer bir şekilde, öteki isyancılarla birlikte ele geçirilen çerkes isyancıların da Kirmasti köprüsünde asılması emrini vermiştir.
 
Anzavur İsyanı ve Kirmasti
Ahmet Anzavur, 1919’da Güney Marmara’da ümmetçi bir söylemle ulusal mücadeleye karşı mücadele başlattı. Eski İzmit Mutasarrıfı olması, İngiliz Muhipler Cemiyeti ve Osmanlı Hükümeti tarafından destek görmesi, bölgede etkin olmaya başlamasına neden oldu. Anzavur, çerkes milliyetçiliğini de ulusal mücadeleye karşı kullanıyordu. Yeterince güçlenen Anzavur, isyandan önce, bölgedeki kasabalara ve köylere haber ulaştırıp, kendisine katılması için çağrıda bulundu. Bu çağrıda Halifelik bayrağının yeniden canlandırılacağı vurgulanıyordu. çerkeslerin çoğunlukta oldukları yerlerde ise başka bir propaganda kullanılıyordu. Anzavur’a göre Kuvayi Milliyeciler İttihaçıydı ve Halifeyi ortadan kaldırmak istiyorlardı. Din elden gitmekteydi. Bunun sorumlusu Kuvayi Milliyecilerdi. Anzavur, Kuvayi Milliyecilerin, İttihatçıların Ermenileri yurtlarından sürdüğü gibi, çerkesleri yerlerinden sürecekleri, onlara eziyet edecekleri savındaydı. Anzavur’a göre, bu gerekçelerle Güney Marmara’daki çerkesler kendisine katılmalıydı.
Anzavur’un çağrısı karşısında bir kısım çerkes isyana katılır. İsyana katılmak istemeyen çerkeslerden bir kısmı Bursa’da Bekir Sami Bey’e başvururlar. Bekir Sami Bey, Kuvayi Milliyecilerin çerkesleri yurtlarından sürecekleri iddiasının gerçek dışı olduğunu bildirir. Buna karşın çerkes Anzavur isyan çıkartacak kadar güçlenmiştir ve 29 Ekin 1919’da isyan başlar. Anzavur güçleri 2 Kasım’da Susurluk’a gelir. Bekir Sami Bey, aynı gün, Kirmasti Kuvayi Milliye Komutanlığı’na durumu bildirerek, isyanın Kirmasti ve Karacabey’e sıçrayabileceği, dikkatli olunması ve önlem alınması gereğini bildirir.
Anzavur kuvvetleri Balıkesir’den Bandırma’ya giden bir askeri konvoyu ele geçirir. Bu başarı Anzavur’u güçlendirir. Durumun kötüye gitmesi üzerine Rahmi Bey, Anzavur’u takiple görevlendirilir. Ancak 5 Kasım’da pusuya düşürülür. Teslim olan askerlerinden bir kısmı Anzavur’a katılır.
Anzavur’un başarıları ve Kirmasti yakınındaki etkinliği kasabada telaşa neden olur. Kuvayi Milliyeci Dr.Hilmi ve Binbaşı ömer Lütfü, Bekir Sami Bey’e Anzavur’un isyanıyla birlikte, kaymakamın ve jandarma komutanının tutum ve tavırlarının değiştiğini bildirirler. Bunun üzerine Bekir Sami Bey, jandarma komutanını uyarır. Bu sırada Anzavur’un Kirmasti Kaymakamlığına 11 Kasım’da gönderdiği telgraf ele geçirilir. Telgrafta şöyle denmektedir: “Kirmasti Kaymakamlığına; Birkaç günden beri oralarda jandarma aracılığıyla halktan zorla asker topladığınız haberi alındı. İçişleri Bakanlığının emri olmadan asker toplayamazsınız... Allah’ın emri ile oraya geleceğim.”
Anzavur kuvvetleri Kirmasti’ye gelmeden, 16 Kasım’da Susurluk-Balıkesir arasındaki “Demirkapı”da bozguna uğratılır. Anzavur geri çekilir. 20 Kasım’da çerkes Ethem de bölgedeki kuvvetlere katılır. Anzavur’u takip başlarlar. Takip yaklaşık iki hafta sürür. Anzavur, 30 Kasım 1919’da Sögütalan yakınlarında kuşatılır. çatışma sonunda, Anzavur’un adamlarından bir çoğu öldürülür. Bir kısmı kaçar. Anzavur da kaçanlar arasındadır.
1920 Ocak ayında İstanbul’dan görevle gelen Hurşit Paşa, Balıkesir ve Bandırma çevresinde araştırma yaptıktan sonra, İstanbul’a dönüşünde, “çerkes Teavün Cemiyeti”nin resmen tanınması ve Anzavur’a 20.000 lira verilmesini, Meclis-i Vükela’ya teklif eder. Anzavur, Osmanlı Hükümetince desteklenir ve bölgede yeniden örgütlenmeye başlar. özellikle asıl adı Pomak Fevzi olan Gavur İmam, Şah İsmail ve Davut çetelerinin yardımıyla gücünü artırmaya başlar. Bu gelişme karşısında Kazım Bey, İngiliz Kemal’i Anzavur’un niyetini anlamak için Bandırma’ya gönderir. Bandırma’ya “Mr.Düri” adlı bir Amerikalı olarak giden İngiliz Kemal, Anzavur’un planını öğrenir. Bu plana göre; Anzavur, yeterince güçlendikten sonra üç koldan bölgeyi ele geçirecektir. Birinci kol, Susurluk üzerinden Balıkesir’e hareket edecek, ikinci kol, Gönen üzerinden Balıkesir’e yönelecek ve üçüncü kol ise Kirmasti’den geçecektir.
Anzavur, Gönen ve Biga’yı ele geçirince, Kuvayi Milliyeciler ve kasabalardaki yöneticilere oldukça sert davranır. Bu olay, kısa zamanda duyulur. Kirmasti halkı, bu sırada olası Yunan işgaline karşı hazırlık yapmaktadır. Belikesir Redd-i İlhak Komitesi, Kirmasti Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne hazırlak yapılması gereğini bildirir. Halkın örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi için Kürt Mevlit, ilginç bir görüş ortaya atar. Bu görüş benimsenir ve uygulamaya konur. Buna göre; Kasabada bir güreş ve koşu yarışması düzenlenecek, böylelikle halk toplanarak kalabalığa ulusal duyguyu uyaracak propaganda yapılacaktır. Sözkonusu yarışmalar Danaçayırı Meydanı’nda yapılır. Yarışmalar bitince, oraya getirilen kürsüden öğretmen Hafız Kasım Şenuyar tarafından ulusal bir söylev verilir.
Halk, Yunan işgalini beklerken, Anzavur, büyük bir olasılıkla 14 Nisan çarşamba [7] günü Kirmasti’ye girer... Kuvayi Milliye’nin henüz tam örgütlenemediği dönemde, Anzavur’un “Asakiri Muhammediye” adını verdiği güçleri karşısında tutunacak bir güç yoktur. Anzavur, oğlu Kadri ile birlikte Kirmasti’ye gelir. Anzavur’un gelişini haber alan Kaymakam Saffet Bey ve Jandarma Bölük Kumandanı Şakir Fehmi Bey, kasabadan uzaklaşmamışlardır. 172.Alay Komutanı Osman Bey, elindeki gücün yok olmaması için geri çekilmeyi uygun bulur. [8] Batı Cephesi Komutanlığı tarafından da “casusluk” görevi verilen Mehmet Hulisi’yi (Koçak), Saffet Bey ve Şakir Fehmi Bey’leri takip için görevlendirir.
Anzavur, bugünkü Adliye Binasının karşısında bulunan Hüseyin çetin’e ait binaya yerleşerek karargahını kurar. Anzavur, Kirmasti’den kendi kuvvetlerine katılanlara, kasabada cephane araştırması yaptırır. Bu arada çerkes Davut çetesi, daha önce haberleştiği Anzavur’un birliklerine katılır.
172.Alay’ın cephanesini haber alan Anzavur, cephaneyi Kaçaburuk Hasan Usta ve Hacı Seydi’nin evinde ele geçirir. Kirmasti’deki ulusal güçler, o dönemde çok değerli olan cephanelerini kaybederler.
Anzavur sadece cephaneyi ele geçirmez, Kuvayi Milliyeci olduğu iddia edilenleri Köprü üzerinde astırır. [9] Böylece kasabaya korku salar. Bu korku karşısında bazı kasabalılar Anzavur güçlerine katılmayı tercih ederler.
Anzavur, 16 Nisan 1920 Cuma günü, din duygulara hitap eden bir söylev vererek, Susurluk’a yönelir. Susurluk yakınlarında çerkes Ethem önderliğindeki Kuvayi Milliye birlikleriyle çatışmaya girer ve yenilir. Böylece Ekinci Anzavur İsyanı da bastırılır. [10]
 
çerkes Ethem Kirmasti’de
çerkes Ethem, Anzavur İsyanı’nı bastırdıktan sonra Kirmasti’ye gelir. öncelikle isyana katılanları soruşturur. Anzavur’un Kirmasti’de bulunduğu sırada Jandarma Karakol Kumandanı olarak görev yapan Başçavuş Abdullahoğlu Mehmet ve diğerleri köpür üzerinde idam edilir. O zaman köprü ağaçtandır ve idamlar ilginç bir manzara oluşturur. Davut çetesi takibe alınır. Takip sırasında, çaltılıbük yakınındaki Dorak’ta çetenin ele geçirildiği söylenmektedir. Ancak bu bilginin doğruluğu şüphelidir.
çerkes Ethem’in Kirmasti’ye geldiği sırada, kasabada İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin şubesi bulunmaktadır. Başkanı Kaymakam Hasan Bey’dir. çerkes Ethem, Hasan Bey’i sorgular ve idam ettirir. çerkes Ethem bir süre sonra kasabadan ayrılır ve Bursa’ya gider. Ancak Bursa’dayken bile Kirmasti ile ilgilenir. Kirmasti Jandarma Kumandanlığına, kendi mahiyetinden olan Süleyman çavuş’un firar ettiğini ve oralarda görüldüğünü, bulunup idam edilmesini istediği bir telgraf gönderir. Bu sırada 172.Alay Kumandanı Osman Bey Kirmasti’de üç kişiden oluşan bir “Divan-ı Harp” oluşturur. Anzavur’a katılanlar, eşkiyalar ve bunlara yardımcı olanlar hakkında soruşturma başlatır. Karacabeyli Hacı Cerrah ve Arzuhalci Hamdi, ilk olarak yargılanır ve köprüde idam ettirilir. Hacı Cerrah için çerkes Ethem, salıverilme emri göndermişse de telgraf idamdan sonra gelebilmiş, belki de böyle bilinsin istenmiştir.
 
Kirmasti Yunan İşgalinde
Son iki yılını gerilimler içinde yaşayan Kirmasti, 2 Temmuz 1920 Cuma Günü öğleden sonra, Yunan işgaline uğrar. Yunanların geleceği Haziran ayından beri bilinmektedir. 172.Alay Komutanlığı’nı Burhanettin (Ural) üstlenmiştir. Alayda 100 piyade ve 25 Atlı asker bulunmaktadır. Askerlik Şubesinde, ömer Lütfi Bey komutasındaysa 13 asker vardır. Kirmasti’deki Kuva-ı Milliye, Anzavur isyanından dolayı iyice zayıflamış ve dirençsiz hale gelmiştir. Belediye Başkanı Ahmet Benli, işgal karşısında bir tutum takınacak güce sahip değildir. Zaten Yunanlıların yaklaştığı haberini alır almaz, Ahmet Benli, 172. Alay ve Jandarmalar kasabayı terk ederler.
Yunanlılar, Kavaklı Köyü’nden kasabaya yaklaşırlar. İşgal öncesi kasabada bir temsil heyeti oluşturulur. Kasabanın Yunanlılar tarafından yıkılmaması için görüşme yapılması kararlaştırılır. Temsil Heyetinde, Rumca’yı iyi bilen Alasonyalı Nuri ile yerli Rumlardan Yanako ve Dimitri vardır. Yunanlılar, Bayır Mahalleden kasabaya girdiklerinde, Temsil Heyeti onlarla görüşme talebinde bulunur. Yunanlılara hiçbir direniş olmayacağını, bunun karşılığında kasabaya zarar vermemeleri gerektiği iletilir.
Yunan atlı birliği direnç görmeden kısa sürede kasabayı işgal eder. Piyadeler, Kirmasti’de durmayıp Bursa’ya doğru ilerlerler. Yunan ilerleyişi karşısında 61. ve 56. Tümenler, Uluabat Köprüsünü yıkarak geri çekilmişlerdir. Bu geri çekilmeye, daha önce Akhisar’da Yunanlılara yenilen Kemal Bey ve askerleri de katılmıştır.
Kirmasti’ye giren Yunan askerleri, Jandarma binasına yerleşir. İşgal ettikleri diğer yerleşim birimlerinde olduğu gibi, kasabalıların evlerinin önüne fener asmasını emrederler. Kasabanın giriş ve çıkışları Yunan askerlerince denetlenir. Kasabaya giriş ve çıkışlarda Yunan komutanlığının izni istenir. Her türden silah taşımak yasaklanır ve aramalar yapılır.
Kirmasti’deki Rumların içinde, “çorbacılar” ailesi çok köklü bir ailedir. Yunan kuvvetleri gelir gelmez, bu ailenin ileri gelenleriyle ilişkiye geçerler. Böylece kasabanın Rumlarıyla Yunan ordusu güçlü bir bağ kurar. Bu ilişkinin kasabanın büyük bir yangından kurtarılmasında yarar sağladığı ileri sürülmektedir. Bursa’nın işgale uğrayan diğer kasabaları Yunanlılarca yakılmış veya büyük yıkıntılarla karşılaşmıştır. Yunan işgalinin en az zarar verdiği kasaba Kirmasti’dir. İşgal boyunca dövülen, işkence edilen, ırzına geçilen ya da hapis edilen kasabalı sayısı çok azdır. Kasabanın az zarar görmesinde bir başka etken, direnişin neredeyse olmaması gösterilebilir. Kasabada Şevkiye Mahallesi’nden Abdurrahim oğlu Selim ve Sarnıç Köyü’nden Koca Halil oğlu Ramazan’ın öldürülmesi gibi pek az olay yaşanmıştır. 
İşgal süresince ( 2 Temmuz 1920-14 Eylül 1922) oluşan ekonomik zararın kasabada 507.492 lira, köylerde 342.276 lire ve toplamda 849.768 lira olduğu söylenmektedir. En çok zarara uğrayan mahalle çırpan Mahallesidir. İşgalden en çok zarar gören köy Tepeciktir. Paşalar, Taşköprü, Koşuboğazı ve Dallımezarlık köylerinde küçük küçük yangınlar çıkmıştır. [11]
Yunan işgal güçleri Kirmasti’de daha çok inançları küçük düşürmeye çalışmışlardır. örneğin, namaz vakitlerinde 6 asker, Şeyh Müftü Camii’nin önünde nöbet tutmuş, ibadet edenleri, namaz süresince boru çalarak rahatsız etmişlerdir. Yunan kuvvetleri, dinsel kimliği temel karşıtlık olarak görmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nu, Türk imparatorluğu olarak değil, İslam imparatorluğu olarak algıladıkları için, işgal ettikleri yerlerdeki baskıları da daha çok dinsel olmuştur.
Yunan işgalinde Kirmasti, Bursa’nın öteki bölgelerine göre az zarar görmüştür, ancak bu acıların yaşanmadığı, işgal altında hayatın normal akışında olduğu anlamına gelmez. Sözgelimi “pazar” Kirmasti’de köklü bir gelenek ve temel ekonomik etkinlikti. Yunanlılar köylülerin pazara gelmesini vizeye bağladılar. Vize kağıtları Yunan komutanı tarafından imzalanıyordu ve vize için uzun kuyruklar oluşuyordu. İşgal altında güce dayalı keyfi bürokrasi, vize alacakların günlerce beklemesine neden oluyordu. Vize almak için başka bir yol daha vardı; yerli Rumların çocuklarına para veriliyor, onlar kısa zamanda vizeyi onaylatıyorlardı. Böylece Rumları kasabadaki öteki topluluklardan ayrılıp, İşgal güçlerine bağlı bir topluluğa dönüşüyor, Rumlarla Müslümanlar arasında derin bir düşmanlık oluşuyordu. özellikle Rum çocuklarının şımarıklığı, kasaba halkı arasında büyük huzursuzluk yaratıyordu. Rum çocuklarının taşkınlıkları öyle artmıştı ki, zaman zaman kahvede oturan yaşlıların yüzlerine tükürüyorlar, yüzlerine kül ve kum atıyorlardır. Halkın Rum çocuklarına karşı çıkması olanaksızdı, çünkü, hemen karşılarında Yunan askerlerini buluyorlardı.
İşgalciler zaman zaman angaryalara da baş vurmuşlardı. Oğlaktepe ve Behram sırtlarına tel çekme işini kasaba halkına yaptırdılar. İşgal güçlerinin atları için gerekli otu, kasaba halkına biçtirdiler.
Yunan işgali başlamadan kasabadan ayrılanların bir kısmı dışarıda uzun süre kalamadılar ve gizlice dönmeye başladılar. Ancak bunlar kısa zamanda Yunan askerlerince yakalandı. Bunlardan biri de Başhafız Ahmet Efendi’dir. Ahmet Efendi, halk arasında dövülmüş, koltuk altlarına sıcak yumurta koyularak işkence edilmişti. Bu tür baskı ve işkenceler, kasabalıların büyük korkuya kapılmasına neden olurken, bir yandan da direnişi güçlendirdi. Direnişçiler dağlara çıktı ve zaman zaman Yunan güçlerine küçük saldırılar düzenlemeye başladılar. Bu küçük çetelerin bilinenleri, Nazif Ağanın Ahmet, Gürcü İsmail, Laz İsmail, Hacıbekir ve Karapınarlı Mehmet çeteleridir.
Anzavur isyanı döneminde ona bağlılık gösteren Davut çetesi, kasabaya Yunan askerlerinin gelmesiyle, Yunanlılarla işbirliği yapmaya başladı. Davut çetesi, Kirmasti’nin en güçlü çetesiydi. Davut ve Yunan güçlerinin ittifakı, bölgedeki çete etkinliklerini kısa zamanda azalttı. Yunanlıların yapmak istedikleri ama açıklamakta zorlanacakları eylemler, Davut çetesi’nce yapılmaya başlandı. [12] Yunan komutanlığının isteği doğrultusunda Davut, halktan zorla hayvan ve para topluyor, adam öldürüyor, yol kesiyordu.
Kirmasti’deki ulusal güçler, işgal sırasında çete düzeyindedir ve genel bir örgütlenme gerçekleştirilememiştir. Batı Cephesi Komutanlığıyla ilişki içinde bulunan Mehmet Hulûsi (kocak) ve Osman Uğur, ulusal güçleri bir araya getirmeye çalışmışlardır. Bu doğrultuda karakollar oluşturmaya başlamışlar ve ilk gizli karakol çiviliçam Köyü’nde kurulmuştur. Gizli karakollar kurarak oluşturulan örgüt, zaman zaman Yunan karakollarına küçük baskınlar düzenliyordu. Ancak ulusal örgütlenmenin karşısında sadece Yunan güçleri yoktu. çetecileri tanıyan, ulusal güçlere yardım edenleri bilen Davut ve kuvvetleri, Kuvayi Milliyecilerin ailelerini tehdit ediyordu. Bu yıldırma taktiği büyük ölçüde başarılı oldu. Ailelerin Yunan ve Davut tehdidinden uzaklaştırmak olanaklı olmadığı için, bira ra, çeteciler ailelerini öldürmeyi bile düşünmüşlerdi. özellikle Gürcü İsmail’in bu konuda radikal bir tutum izlediği bilinmektedir.
Kuvayi Milliyeciler artınca Davut ve yunan kuvvetleri, köylere baskı yapmaya başlarlar. Bu baskıdan en büyük zararı, Karapınar Köyü görür. Karapınar, Yunan işgaline karşı direnen tek köydür. Direnişi kıran Yunan askerleri, direnişçilerin karınlarına kızgın yağ döküp, işkence ederek öldürmüşler ve köyü ateşe vermişleridr.
Kirmasti, Yunan işgali sırasında, Yunanlıların isteğiyle Osmanlı Hükümeti tarafından buraya atılan, Ermeni kökenli Agâh tarafından yönetilmiştir. Agâh Efendi yönetimi, Kirmasti’de Müslüman olmayanların etkinliklerini artırmasına neden oldu. örneğin, daha önce Belediye Meclisi üyesi olan Dimitri, [13] Belediye kaynaklarını kullanarak bir Rum okulu açtı ve okulun giderleri için çevresindeki dükkanların bir kısmını vakıf haline getirdi. [14]
Sevr Antlaşması’nın imzalanması ve uluslar arası kamuoyuna, Anadolu topraklarının paylaştırılmasının meşru gösterilmesi gerekiyordu. Bir çok bölgede olduğu gibi Kirmasti’de de “muhtariyet” isteğinin yazılı halde İtilaf Devletlerine bildirilmesi için kampanya başlatıldı. Bu doğrultuda hazırlanan metin, mahalle muhtarlarına zorla imzalatıldı. Metnin Türkçe’si, Rum okulunda Türkçe öğretmeni olan Rıfat Altun’a baskı yapılarak, meydanda toplanan halkın dinlemesi için yüksek sesle okutuldu. [15] Daha sonra bu metin, Yunan Komutanı tarafından İtilaf Devletleri’ne gönderildi.
1 Ağustos 1920’de Belediye Başkanlığına Halit Efendi getirildi. Belediye gelirlerinden yararlanmak isteyen Yunan işgal komutanlığı, gelirlerin bir kısmının kendilerine ödenmesini ister. Ancak, belediyenin gelirleri daha önce Anzavur ve 172 Alaya aktarılmıştır. Belediyenin gelirlerinin azlığına Yunan işgal komutanlığı da Davut da inanmaz. Söylenene göre Davut öfkelenir ve zorla Halit Efendi’ye 500 liralık bir senet imzalatır.
İşgal sırasında Yunanlılarla işbirliği yapan sadece Davut çetesi olmuştur. Davut’un çerkes olması, Yunanlıların çerkeslerin desteğini alabileceklerini varsaymalarına neden olmuştur. Ulusal güçlerle Anzavur zamanında karşı karşıya gelen çerkesleri bir araya getirmek ve desteklerini almak için, kasabada çerkesler Kulübü desteklenir. [16] Bu kulüp taraftarları, Kirmasti merkezinde ulusal güçlere yönelik örgütlenmeleri büyük ölçüde engellemiş, Yunan işgalinin sürmesine destek olmuştur. Ancak Yunan işgal güçleri ve kasabadaki işbirlikçileri tümden de rahat değildir. Bir yandan dağlardaki Kuvayi Milyiye birlikleri, bir yandan da Cinci Mehmet gibi çeteler, Yunan egemenliğini tehdit etmekten vazgeçmemişlerdir. Cinci çetesi’nin aslında Kuvayi Milliye ile doğrudan bir bağı yoktur. Cinci Mehmet sıradan bir eşkıyadır ama daha çok Rumları hedef almaktadır. Bir süre sonra Azatlı Köyü yolu üzerinde pusu kurularak öldürülmüştür.
 
Kirmasti’nin Yazgısı Değişiyor.
Büyük Taarruzla birlikte Yunan güçleri Anadolu’yu terk etmeye başlar. Cephede bozguna uğrayan yunan kuvvetleri, geri çekilirken, kasabaları, köyleri yakmaya başlar. Kirmasti, bu genel geri çekilişin yolu üzerinde değildir. Bu nedenle yangın görmez ve büyük zarara uğramaz.
6 Eylül 1920’de yunan askerleri Danaçayırı’ndan Oğlaktepe istikametiyle kasabayı terk ederler. Ayrılırken bazı bölgelerde ve köylerde çatışmalar yaşanır. Tepecik Köyü’nde olduğu gibi bazı küçük yangınlar çıkar. Rumlar ve Ermenilerse büyük şok yaşarlar. Yunan varlığının devam edeceğini sanmışlardır ve yerli halkla aralarındaki barışı bozmuşlardır. Bu nedenle Yunan güçleri çekilince burada yaşama olanağı bulamayacaklarını düşünürler ve 7 Eylül’de hazırlıksız kasabayı terk etmeye başlarlar. Elindeki kazma-kürekle göçe hazırlanan bir Rum’a Rıfat Altun’un, “bunları ne yapacaksınız?” sorusuna verdiği yanıt ilginçtir: “Bu kalabalığın yarısı biliyorum ki yollarda ölecek, hiç olmazsa onlara son görevimi yerine getirmek isterim.”
Yunanlılar kasabayı terk edince, Davut çetesi en büyük güç olur. Kasabada 5 Osmanlı jandarması vardı ve bunlar da sembolik olarak burada bulunuyordu. Bu otorite boşluğunu değerlendiren Davut, vergi toplamaya başlar. Otorite boşluğunda Belediye Başkanı Halit Efendi, eşkıya Davut’un kasaba halkına vereceği zararı önlemek için, çetecilerden Gürcü Mevlüt’e mektup yazarak, kasabayı gelip teslim almasını ister. Gürcü Mevlüt, Ali barış, Salih Ağa, Usta Tevfik, Osman Uğur, Cemil, Karapınarlı Mehmed Efendi ve Jandarma Hüseyin’i alarak Mirmasti’ye gelir. Asayişi sağlama işini Karapınarlı Mehmet Efendi’ye verirler.
9 Eylül 1920’de Davut çetesi ile öteki çeteler arasında, “çarşı Müsademesi” adı verilen bir çarpışma olur. Davut çetesi’ne karşı ittifak yapan çeteler başarılı olurlar. 12 Eylül’e kadar Davut çetesi Kirmasti’de kalır. 12 Eylül’de Kazım Pehlivan (Güvemli), Gürcü Mehmet, Sarı Mehmet, Laz Mustafa, Laz İsmail ve diğer çeteler toplanarak Davut çetesi’ni kasabadan atarlar. [17] Yerli Rumlar ve Ermenilerin geri kalanları da kasabayı terk ederler.
14 Eylül’de Sabri Bey komutasında 30 kadar Türk askeri Kirmasti’ye girer. Bugünkü Atatürk heykelinin bulunduğu yerde coşkuyla toplanan halka, Kurtuluş savaşını anlatan bir konuşma yapılır. Kasabalılardan bazıları her sözcüğü kartona oyup, mumlarla ışıklandırırlar ve evlerinin kapılarına asarlar. örneğin; “Parlıyor süngü kılıç/ hançer adlı hilal/ Bin yaşa ey milletin hamisi/ Mustafa Kemal...”
Büyük olasılıkla 1920 Eylül’ünün sonunda Kemalettin Sami Paşa Kirmasti’ye gelir. Kemalettin Sami Bey, kendine merkez olarak Demireli Köyü’nü seçer. Burada, Hafız İbrahim’in evinde kalır. Uluasl mücadelede düşmana yardımcı olanları tespit etmek için, kısa zamanda bir jüri oluşturur. Bu jüriye Benli Ahmet’i, Gürco Mehmet Efendi’yi, Melik köylü Molla Mustafa’yı alır. Jürinin tespit ettiği 72 kişi Debboy bayırının yakındaki Ağabağı’nda kurşuna dizilir.
Bağımsızlığa kavuşan Kirmasti’de, yeniden yapılanma çalışmaları başlar. Bu çalışmalarda Kirmasti, yeni bir göç sorunuyla karşılaşır. Yunanlıların yaktıkları Karacabey’den kaçanların bir kısmı, Kirmasti’ye gelir. Rumlar ve Ermenilerin ayrılıp gitmeleriyle boş kalan evlere bu göçmenler yerleştirilir.
 
Kirmasti’nin Adı Değişiyor
Kirmasti Kaymakamı, Kirmasti halkı adına Ankara’ya bir tel çeker. Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)   ve Halife’nin Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi kararından kasaba halkının duyduğu sevinci dile getirir. Anzavur isyanları, Davut çetesi ve yunan işgalinin acılarını yaşamış olan Kirmasti Halkı, ulusal egemenliğe dayanan bu yeni dönemde, geçmişle ilişkisini kesmek istemektedir.
Belediye Meclisi 24 Aralık 1922’de toplanarak önce kasabanın adını Lalaşahin, Karakilise’nin adını da Işıklar olarak değiştermeyi kararlaştırır. Ancak bu karar halk tarafından pek uygun bulunmaz. Bunun üzerine Belediye Meclisi 31 Aralık 1922’de kararını gözden geçirmek üzere toplanır. Edirne’de Lalaşahinpaşa kasabasının olması nedeniyle ve halkın genel isteği doğrultusunda Kirmasti’nin adını[1][18] Gazi Mustafa Kemal’a adanarak, Mustafakemalpaşa olarak değiştirir. Karakilise’nin adı da 14 Eylül’de Kirmasti’ye gelen Türk komutanı Sabri Bey’in adına atıfla, Sabri Bey Mahallesi olarak değiştirilir. Lala Şahin Paşa Türbesi’nin içinde bulunduğu mahallenin, eski Ermeni mahallesini de içine alacak şekilde değiştirilerek Lalaşahin Mahallesi adını alması, aynı metinde dile getirilmiştir.
1923 yılının ilk günü Mustafakemalpaşa adını alan kasaba, Cumhuriyetle başlayacak dönüşümlere belki de ilk ayak uyduran kasaba olmuştur. Bundan sonraki her dönüşüme katılan Mustafakemalpaşa, bugün de yaşantısı, tatlıtop gibi geleneksel spor turnuvaları, şenlikler, tiyatro ve öteki sanat etkinlikleriyle tam bir Cumhuriyet kasabasıdır.
 
Notlar:
 [1] 56.Tümen Komutanı Bekir Sami’nin, Kirmasti’ye geldiğinde dağıttığı 16 kişilik Rum çetesi bunlara örnektir.
 [2] Yusuf İzzet Paşa, Bekir Sami’ye gönderdiği 24.11.1919 tarihli telgrafta; “Bekmez takma adıyla bilinen ‘İdris’ isminde bir çerkesin, İstanbul’dan Anzavur’a talimat getirdiği yolunda bilgi aldık” denmektedir. Bkz. Muhittin ünal, Miralay Bekir Sami Günsav’ın Kurtuluş Savaşı Anıları, s.234
 [3] Anzavur’un Kirmasti’yi işgalinde Hasan Bey kaymakam olur. Hüsnü Bey, Kuvayi Milliyeciyken, Hasan Bey, İngiliz yanlısıdır ve Kirmasti’deki İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin başkanlığını yürütür. çerkes Ethem Kirmasti’ye geldiğinde, Hasan Bey’i sorgular ve idam ettirir.
 [4] Bu konuda Nesim Şeker, “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve çalışmasında; bölge nüfusu ile ilgili yapılan araştırmalardan örnekler verir. Hüdevendigar Vilayeti Salnemeleri de dahil olmak üzere, yerli ve yabancı kaynaklardaki veriler, yukarıdaki görüşleri destekler niteliktedir.
 [5] Bazı kaynaklarda çerkes-Türk gerginliği olarak anlatılır. çerkeslerin Türklerin kötü muamelesinen, Türklerin de çerkeslerin eşkıyalığından şikayetçi oldukları bildirilir. Bu tür kaynaklara örnek; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Son Meşrutiyet (1919-1920), Cem Yayınları, 1992, s.103
 [6] Geniş bilgi için bkz. Cengiz Dönmez, Milli Mücadeleye Karşı Bir Cemiyet: İngiliz Muhibler Cemiyeti, Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 1999
 [7] Bu konuda net bilgi bulmak zordur. Anzavur’un Kirmasti’de 3 gün kaldığı bilinmektedir. Fahri Görgülü, tanıklara dayanarak Anzavur’un kenti Cuma günü terk ettiğini bildirir. Ancak yine Fahri Görgülü, Anzavur’un 16 Nisan’da geldiğini bildirir. 16 Nisan Cuma günüdür. Burada bir tarihlendirme hatasından söz edilebilir. Anzavur’un Kirmasti’den ayrılışının16 Nisan olması pek mümkündür, çünkü aynı gün Susurlukta çerkes Ethemle çatışırlar.
 [8] Anzavur kuvvetlerinin Bandırma’ya tamamen egemen olması üzerine Bursa’ya çekilmek zorunda kaldı. Bu çekilme sırasında 172.Alay Komutanı Osman ile karşılaştı ve onu tutuklattı. Tutuklamanın gerekçesi ise Osman Bey’in Yusuf İzzet Paşa’ya, Ankara’nın buyruklarına uymaması nedeniyle kendisine itaat etmeyeceğini bildirmesidir. Bu nedenle Yusuf İzzet tarafından Divan-ı Harbe verilmiş, fakat 56. Tümen Komutanı Albay Berkir Sami Bey tarafından kurtarılmıştır. Yusuf İzzet Paşa, Osman Bey’i idam etmeye kalkınca, komuta ettiği askeri birliğin tamamı karşı çıkmış, böylece Yusuf İzzet Paşa zor durumda kalmış, idam kararından vazgeçmiştir.
 [9] çerkes Ethem anılarında köprüde asılmış insanlarla ilgili olarak şunları yazmaktadır: “Ağabeyim Tevfik Bey’in kumandasında olan kuvvetler, şehri ikiye ayıran köprü üzerinde kurulmuş üç idam sehpası ve bu sehpaların altında elleri kolları bağlı üç kişi görmüş, şaşırmış. Şehre girmek için bu köprünün yasağ ya da sol kenarından ilerlemek mecburiyeti olduğundan, kaçamayan bu adamlar, güçlükle bizimkilere doğru ilerlemeye ve bağırmaya başlamışlar. Tevfik Bey, içlerinden birisini tanımış, çünkü, bu bize Karacabey’den iltihak eden, oranın eşrafından bir zatın olğu imiş. Hayretle bu halinin sebebini sounca öğrenmiş ki, bir pusuya düşürülmüşler, Anzavur’a esir olmuşlar, üç dakika süren muhakemeden sonra idama mahkum edilmişler, hemen asılmalarına karar verilmiş. Divan-ı Harb Heyeti de Kirmasti’de imiş, çünkü, yeni mahkumları mahkeme ediyorlarmış. Kendilerini asacak olan cellatlar silah seslerini duyunca kaçmışlar.” Cemal Kutay, çerkes Ethem Dosyası, Boğaziçi Yayınları, 1989, s.235-236
 [10] Anzavur, İngilizler tarafından Karabiga’da limana demirlemiş olan İngiliz gemisinde yapılacak olan bir toplantıya çağrılır. Karabigalı Halit Bey, bunu gemide tercümanlık yapan Sadık Bey’den öğrenir ve çetelere haber verir. çeteler, Anzavur’a Karabiga yol üzerindeki Adliye Köyü yakınında pusu kurarlar. Gürlü Ali Efe ve Yeniçiftlik Köyü’nden Mehmet Efe çeteleri tarafından pusuya düşürülenAnzavur, son ana kadar mücadele etmişse de Mehmet Efe’nin attığı kurşunla yaralanmış ve çete üyelerince başı kesilmiştir. (15 Nisan 1921) Anzavur’un Arnavutlar tarafından Biga’da öldürüldüğünü savunanlar da vardır.
 [11] Şemi Basmacıoğlu, Mustafakemalpaşa Klavuzu, Yeni Ufuk Basımevi, Mustafakemalpaşa, 1953, s.14
 [12] Fahri Görgülü, eserinde, Davut çetesi’nin tamamen zararlı bir örgüt olmadığını savunur. Görgülü’ye göre, Yunan işgali sırasında başka yerlerde görülen ırza geçme olaylarının Mustafakemalpaşa’da az olmasının nedeni Davut çetesi’dir, çünkü Davut, kadınların dışarı çıkmasını yasaklamıştır. Davut’un kasabayı yangından da kurtardığını savunur ama bunun nedenini, canı çektiğinde para toplayacağı mal varlığını yok etmek istememesi olarak belirler.
 [13] Dimitri, Rumların sevdiği bir kişiliktir. Kirmasti’nin zengin Rumları olan “çorbacılar”dandır. Cinci Mehmet tarafından kaçırılarak önemli bir miktarda ailesinden fidye alınmıştır.
 [14] Bugün hala “taş mektep” denilen okulda, o zaman Türkçe eğitim verilmekteydi ve Rıfat Altun bu okulun Türkçe öğretmeniydi. Fakat, Fahri Görgülü’nün bu görüşünü onaylayacak başka bir kaynak yoktur. Görgülü’de bu bilgiden şüphelenmektedir.
 [15] Bağımsızlık Savaşı kazanıldıktan sonra metni okuyan Rıfat Altun hakkında soruşturma yapılır, ancak zorla okutulduğu için ceza verilmez.
 [16] Görgülü, çerkesler Klübünün halk arasında da bilindiğini yazar. Ancak klübün gerçek adı şöyledir: “Şarkı Karip çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti” Söz konusu örgüt Mondros’tan sonra kurulmuştur.
 [17] Davut, kardeşi Zekeriya, çördüklü Hüseyin Yunanistan’a geçmiştir. Daha sonra da vatandaşlıktan çıkarılmışlardır. Münir Türüncü’den alınan Davut’un iki fotoğrafı, Görgülü tarafından yayımlanmıştır.
 [18] Kirmasti’nın adının anlamı ve nereden geldiğine yönelik bir çok rivayet vardır. öreğin, Kirmasti’nin Rumca’da uçurumun başındaki yer, anlamına geldiği savunulmaktadır. Bir başka görüş, kasabanın eski isminin Kirmostorya olduğu, söylenerek Kirmasti’ye döndüğü biçimindedir. Evliya çelebi’ye dayandırılan bir görüşe göre, Gir Mostroya, Kiri Mastroya ve Kali Mastorya isimlerinden türediğidir.
 
KAYNAKçA
Celal Bayar, Ben de Yazdım-Milli Mücadeleye Giriş, Sabah Yayınları, 1997, C, 6-7
Cemal Kutay, çerkes Ethem Dosyası, İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 1989
Fahri Görgülü, Yunan İşgalinde Kirmasti(Mustafakemalpaşa) Yeni Müteferika Basımevi, M.K.P 1960
Kazım özalp, Milli Mücadele 1919-1922, TTK Yayınları, Ankara 1988
Kemal Atatürk, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi
Muhittin ünal, Miralay Bekir Sami Bey’in Kurtuluş Savaşı Anıları, Cem Yayınları, 1994
Şem’i Basmacıoğlu, Mustafakemalpaşa Klavuzu, yeni Ufuk Basımevi, M.K.P, 1953
Selahattin Tansel, Mondors’tan Mudanya’ya Kadar, MEB Yayınları, 1991
Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele-Son Meşrutiyet, Cem Yayınları, 1992
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, TTK Yayınları, 1995
_______________________________________________________

(*) Bu Makale Ekim 2002 tarihli Olay Gazetesi’nden(Bursa) alınmıştır.  
 



K.E.

Sizde yorumunuzu eklemek için tıklayın.
Yorumlar
Tüm yorumları görüntülemek için tıklayın.
gökhan - istanbul
19 / 02
Olayın gerçeğini bilenler oldukça az belliki anlattıklarınız benim duyduklarımla hemen birebir çingene ali ismi ya karışıklılık yada kendi kendini öldürdüğünü idda eden birisi benim bildiğim arnavut ali arnavut rağman yeniçiftlikli mehmetin bulunduğu kuvayi milliye grubunun öldürdüğü biga sancak çanakkale bigaya bağlı bu grupların lideri arnavut ali anzavur öldürültükten sonra çatışmalar dahada hızlanmış yençiftlikli mehmet arnavut rağman ağa arnavut ali ağa öldürülmeye çalışılmış ve bu gruptan bazı isimler öldürülmüş örtüceli müminin selman gibi ortada senelerce ben yaptım diye dolaşan çingene ali var o yapmış olsa sağ kalmazdı bu olayın içindekiler senelerce olayı gizlemiş ailelerine bile anlatmamış sadece olayın içinde olanlar ve aileler biliyor bu olayı 60 sene sonra yeniçiftlikli mehmeti öldürmeye kalkıyorlar dedemde kuvayi milliyeciydi seneler sonra defalarca sormama rağmen baştan senelerce anlatmadı.hep beraber anzavur yanlılarının bulunduğu köylere giderek işgalcilere göz dağı vermiler arnavut ali atının heybesinde kelleyi dolaştırmış şimdi yeni gördüğüm bir haberle birlikte anzavuru arnavut alinin öldürdüğünü dedemin anlattıklarıyla pekiştirdim anzavura sultan reşat tarafından hediye edilen özel kılıç arnavut alinin torunlarından çıkıyor şaşırmadım (öldüren çingene ali olsaydı eşyaları ordan çıkardı ama yok kanıt olarak eşyalarını aldıklarından bahsetti,dedem anzavurun büyük kılıcıyla tek hamlede arnavut alinin kestiğini söylemişti öyle yok kamayı vermişler sıra sıra o almış bu almış çatışmada yaralanıyor arnavut ali şerefsiz anzavurun elinden kılıcı alıyor tek hamlede kellesini alıyor çatışma uzun sürmüş hemen teslim olmamışlar kılıçta bu kılıç büyük ihtimal.http://www.biganinsesi.com/haber/10090-98-yillik-kilic-torunlari-tarafindan-korunuyor
necati - çanakkale
22 / 09
Aytek erer kaşık mehmet dediğin yeniçiftikli mehmet efe çetesinin lideri mehmet efe o olaydan 2-3 sene öncesi vurularak öldürülüyor anzavuru öldüren kaşıkçı mehmet değil onun yerine arnavut aliyi geçiriyolar.arnavut ali kimisi demircilikle uğraştığına çingene ali diyede biliyo ama arnavut kökeni çingenelikle alakası yok.arnavut ali anzavur ahmet ve yunan birliklerine çok zarar werir.bunun üzerine karabgdaki toplntda ingliz komutan anzavurdn arnavut alnn kellesni ister ve 500lira para ödülü koyarlar.ama arnavut ali onun kellesini alır.biga kaymakamı artık kan dökülmemesini ister. arnavut aliden söz ister arnavut ali kaymakamı dinlemeyerek yunan we ingliz birliklerine çok büyük hasarlar weirdirterek bigadan çıkmasını sağlamıştır. kelleyi ilaçlatıp köy köy dolaşmış elçiyle atatürke yollamış.
Aytek Erer - Manyas
09 / 07
Ançok Ahmet Anzavur beyi tanıyanlar esasen cok yardımsever ,dindar,yiğit ve askerligi iyi bilen bir kişiligi oldugunu söylerler, Eskişehir İstiklal Mahkemesinde şubat/1921 tarihinde gıyabında yargılanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır.nisan/1921 tarihinde Biga'da bulunan bir ceteyenin kalıntılarından kaşık mehmet lakaplı kişi tarafından pusuya düşürülerek haince öldürülmüştür.Mezarı Biga'ya baglı Buzalık köyündedir.