Arama

Vladimir Putin ve 'hükümran demokrasi'

ŞAHİN ALPAY

Bahçeşehir üniversitesi'nde verdiğim derslerden birinde öğrencilerle ülkelerin "sert" (ekonomik ve askerî) ve "yumuşak" (başka ülkelere model/örnek olma) gücü üzerinde konuşuyorduk. öğrencilerden biri, Rusya'nın Türkiye üzerinde "yumuşak gücü" olup olmadığını sordu. İlginç bir soruydu.

Cevaben, "geleneksel düşman" Rusya'nın Soğuk Savaş yıllarında "devrimci gençler" arasında bile fazla bir itibar görmediğini, ama şimdilerde Rusya'ya bir ilgi uyandığını söyledim. Geçtiğimiz yıllarda MGK Genel Sekreteri olan bir generalin, AB ile ilişkiyi kesip Rusya (ve İran) ile yakınlaşmayı önerdiğini, Rusya Başkanı Vladimir Putin'in bir dünya değerlendirmesinin Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesine aktarıldığını hatırlattım. Ama buna çok fazla bir anlam yüklenemeyeceğini de ekledim. öğrenciler, Türkiye ile Rusya arasında son yıllarda iyileşen ilişkilere dikkat çektiler. Bunun, büyük ölçüde ekonomik nedenlerden (enerji, turizm) kaynaklandığı hususunda anlaştık.

Pek çok nedenle Rusya'da olup bitenlerin izlenmesinde kuşkusuz büyük yarar var. Bunun için, Moskova'ya birkaç günlük ziyaret dışında Rusya hakkında birinci elden bilgim olmamakla birlikte, "devrimci gençlik" yıllarımdan beri Rusya hakkında okumayı sürdürüyorum. İzleyebildiğim kadarıyla Rusya'da olan bitenleri şöyle açıklayabilirim: çarlık otokrasisinden Sovyet diktatörlüğüne geçiş zor olmadı. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve komünizmin yıkılmasından sonra kuşkusuz bir rejim değişikliği yaşandı.

Kuşku yok ki Rusya, Sovyet dönemine nazaran bugün her bakımdan daha açık bir toplum. Ne var ki 1991'den sonra hemen bütün yetkilerin Başkan'da toplandığı cinsten sözde bir yarı-başkanlık sistemi kuran, düzenli ama göstermelik seçimler yapılan Rusya'da değişmeyen şey, bürokrasinin egemenliği. Yolsuzluk çok yaygın olduğu halde bugüne kadar herhangi bir bürokratın cezalandırıldığı görülmedi. ülkenin en büyük zenginliği ve rejimin en büyük gücü olan enerji sektörü fiilen millileştirilmiş durumda. Muhalifler baskı, medya denetim altında. Birçok medya kuruluşu devlete yakın kurumlar tarafından satın alındı. 2000 yılından bu yana öldürülen 21 gazetecinin failleri bulunamadı. Partiler ve seçimler, esas olarak, bürokrasi egemenliğini meşrulaştırmak ve sürdürmek için kullanılan bir araç.

Bunun son parlamento (Duma) seçimindeki göstergeleri şöyle: Devlet televizyonu sadece Putin'e konuşma hakkı tanıdı. Partisi "Birleşik Rusya" için güçlü bir destek isteyen Putin'in çağrısı üzerine, fabrikalarda, üniversitelerde yöneticiler, kışlalarda komutanlar "doğru yönde" oy kullanılması için ellerinden geleni yaptılar. Muhalif lider Geri Kasparov seçimden kısa süre önce tutuklanarak 5 gün süreyle hapsedildi. Neticede Putin'in partisi % 64, Putin yanlısı Adil Rusya Partisi ile (apaçık bir faşist olan) V. Jirinovski'nin "Liberal Demokrat" (!) Partisi yüzde 8'er oy aldı. Yani Putinci blok % 80'in üzerinde oy sağladı. Geri kalan oyların büyük bölümünü de rejimden yarı-bağımsız Komünist Partisi topladı. Ne var ki, seçimden önce yapılan yoklamalara göre, Rusya yurttaşlarının % 69'u seçimin dürüst olmayacağından emindi, % 94'ü ise siyaset üzerinde hiçbir etkisi olmadığını söylüyordu. (Der Spiegel, 4 Aralık)

Putinciler yakınlarda yayımlanan "Egemenlik" başlıklı bir kitapta, Putin'in anti-liberal ve elitist (seçkinci) ideolojisini "Hükümran demokrasi" kavramıyla ifade ediyor. (Bkz. Ivan Krastev, Open Democracy, 16 Kasım 2006). Kitapta gönderme yapılan Batılı siyasi düşünürlerden biri, 1847-48 arasında Fransa başbakanı François Guizot. Guizot bir konuşmasında şöyle diyor: "Şahsen genel oy hakkının kararlı bir düşmanıyım. Onu demokrasinin ve özgürlüğün katili olarak görüyorum."

Süresi dolduğu için martta başkanlıktan ayrılacağını açıklayan, ama başka yollardan iktidarı sürdüreceği tahmin edilen Putin'i bekleyen bir tehlike olarak, bürokrasi içindeki klikler çatışmasından söz edilmekte.
Zaman, 06 Aralık 2007, Perşembe


Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.